Ocak 12, 2008

tlos + saklıkent + patara = doğa harikası

Fethiye ve Saklıkente 2. gidişim ve hala doyamadım hala gezilecek görülecek yerleri bitiremedim hala kelebekler vadisinde bi gece kalsam ,saklıkentin sonuna kadar gidebilsem, ölüdenizde doyasıya yüzsem,kayaköy de bi gözleme yesem ,yamaç paraşütünü tek başına yapabilsem gibi aklımın bi köşesinde var olan keşkeler mevcut.Zaten Fethiye 'nin her yanı harika doğa güzellikleriyle dolu etkilenmemek mümkün değil.
Fethiye de her günümüzü bi tura ayırdık her gün farklı bi yere gittik farklı bi yeri gördük yaşadık.
Saklıkente de daha önce normal bi turla gittiğim için bu sefer içinde bi kaç yeri görme imkanı olan jeep safari turları ile gidelim hem görelim hem de eğlenelim dedik.Gerçekten de çok eğlenceli,çok güzel vede çok yorucu bi gün oldu.Grubumuz çok eğlenceliydi,yol üstündeki hello hello die seslenen çocuklar çok sevimliydi ,bizi serinletmek amaçlı üstümüze hortumlarla saldıranlar çok korkunçtu :))
Turumuzun ilk durak noktası Tlos antik sehri idi.Tlos kenti Xanthos, Pınara, Krafos ve Tlos kardeşlerden Tlos adına kurulmuş, zamanla Likyalıların altı önemli kentinden birisi haline gelmiş.Likya Bölgesinin en eski yerleşim alanlarından birisidir Tlos da pek çok efsanelerde var olan kahramanlık hikayeleri Kaya mezarlarına oyulan kabartamalarla anlatılmış bizlere. Tlos’un adı Likya yazıtlarında TLAWA olarak geçmektedir.Akropol, kuzey doğusunu dik uçurumların oluşturduğu bir tepenin üzerine kurulmuştur. Tepenin doruğunda daha eski kalıntıların tamamını gözlerden gizleyen, Osmanlı dönemine ait bir kalenin, 14.YY da bölgeye hakim olduğu sanılan Kanlı Ali Ağa tarafından yaptırıldığı söylenmektedir. Kalenin altında, doğu yamacında Likya devri duvar kalıntıları, güneyde ise daha sonraki, Roma döneminin duvarcılık örneklerinden birini oluşturan bir sur bulunmaktadır. Aynı tepenin üzerinde gruplar halinde Likya tipi kaya mezarları göze çarpmaktadır. Taş bloklar halinde aşağıya doğru sıralanan oturma yerleri ile stadyum, surların hemen güneyinde yer alır.
Harabelerin en güneyinde biraz doğu tarafına doğru hamam kalıntıları, hemen yanında da Paleasta ve gymnasium kalıntıları bulunmaktadır. Doğudaki geniş meydanda yerleşmiş olan Tlos’un agorası 9 metre genişliğinde, batı yüzündeki duvarında yarım düzineye yakın kapıların bulunduğu uzun bir yapıdır. Yine aynı meydanın doğusunda çok iyi korunmuş durumdaki Tiyatro v tiyatronun kuzey duvarının altında, yazıtının ancak bir bölümü görülebilen “IZRARA ANITI” görülebilmektedir.
Akropol tepesinin ön cephesinde oyulmuş sayısız mezarlardan en önemlisi, hiç kuşkusuz kanatlı atı Pegasus’un üzerinde üç başlı canavar Chimera ile savaşırken resmedilmiş ‘Bellerophontes’ mezarıdır. Giriş ve alınlığı arasında iki dörtgen sütunun yer aldığı bu tapınak mezarın ana mezar odasının duvarı üç bölümlüdür. Ortada süslerle bezenmiş bir kapı motifi ve her iki yanda da mezar odasına girilen asıl kapılar bulunmaktadır. Yan taraftaki bu kapılar eşik görevi yapan ve ön yüzlerinde at motifleriyle bezeli birer kabartma bulunan bloklarla,yerden 90 cm yükseltilmiştir. Girişteki sol duvarın üstünde ise Bellerophontes uçan at Pegasu üzerinde Chimera ile savaşırken resmedilmiştir. Biz vakitsizlikten adım adım gezemedik Tlos u ama aklımızın bi köşesine bi gün tekrar die yazarak ayrıldık Tlos dan...
2.durak noktamız yaka doğa park idi .Bir su kaynağının kenarına kurulu olan bu yer sanki bizi kendine hayran bıraktı. Su özenle ağaçların içlerinden merdivenlerden geçirilip şelaleler ve gölcükler oluşturmuş,suyun herbir kıvrımına ağaçların her görüntüsüne hayran kaldık adeta...
Tabii turu düzenleyen ekipte biz her bi yanı gezerken boş durmadan tur katılımcıları arasından gözlerine kestirdiklerini buzz gibi sulara atmadan durmadılar su o kadar soğuk ki içinde 5 dk durabilene içecek 15 dk durabilene yemek ve içecek bedava şeklinde reklamını yapıyorlardı.pek o tarafa yaklaşmayıp ellerinden kurtulmayı başardık :))
Ve bi sonraki durağımız sabırsızlıkla beklediğimiz Saklıkentti.Saklikent, dunyada esine az rastlanir bir doga harikasi... Uzunlugu 14 km. fotograflara sigdirabilmek çok zor, var olan fotoğraflar arasından seçim yaparken çok zorlandım en güzellerini eklemeye çalıştım ama Saklıkent fotoğraflarla diil içinde var olup dışarının o bunaltıcı sıcağında o seinliğin içinde bulunarak o masal diyarını içinde gözlemleyerek yaşanması gereken bi yer,ne yöne döneceğimizi hangi güzelliğe bakacağımızı bilemedik adeta büyülendik... 18 km. uzunlukta, yüksekliği yer yer 600 m.yi bulan benzersiz kanyonun içerisine gizlenmiş bir doğa harikasıdır. Dimdik sarp kayalıkları, çınar ağaçları, pırıl pırıl akan coşkulu kaynak suları ile, doğa tutkunları için dağcılık, yürüyüş, yüzme olanakları sunan eşsiz bir turizm merkezidir.
Eşen çayı, kanyonun 100 m. içinde patlayarak çıkıyor yeryüzüne. Çayın üzerine kanyon duvarına tutturulmuş tahta iskeleler kurulmuş. İskeleden tek sıra halinde ilerleyerek çayın patlak verdiği noktaya ulaştık ve bu buz gibi suyu ve akıntıyı aşarak karşı kıyıya geçip , kanyonun derinliklerine doğru ilerledik. Kanyon kimi zaman daralarak, kimi zaman engebeli bir biçimde 18 km. sürüyor. Sonuna kadar gitmek öğrendiğimize göre oldukça zormuş.Vaktimiz de sınırlı olduğu için gidebildiğimiz kadar uzak noktaya gidip o güzelliği harika doğa şaheserini en fazlasıyla görmeye çalıştık...Süremizin dolmasına az bi zaman kala doyamamış olmanın verdiği üzüntüyle kanyondan ayrıldık...
Kanyondan ayrılarak son durağımız olan Patara kumsalına doğru ilerlerken eğlenmek amacı ile çamur banyosu yapmak için durduk binbir şamata ile her yanımızı çamura buladıktan sonra sıra geldi temizlenmeye işte bu noktada herkes büyük bi hayal kırıklığı yaşadı...yıkanacağımız su kanyondan gelen Esen çayının suyu ve buzz gibi hani 5dk durana içecek 15 dk durana içecek ve yemek bedava olan su kadar soğuk ve bu sefer suya girmeme gibi bi ihtimal dahi yok :))
ama bi müddet sonra o soğuğa alışıp akıntıya kendini bırakıp dilediğince eğlenebiliyosun şahsen ben öyle yaptım ve son derece keyif aldım...
veee geldik son durağımız olan patara kumsalına günün tüm yorgunluğundan sonra ki hiçbir şey yapmamış bile olsan jeeplerde o rüzgarı yemek bile insanı yorarken biz tüm gün boyu oradan oraya koşturup acaip yorulduk ve ipek gibi kumsala vardığımız andan kendimizi o sulara bıraktığımız anda tüm yorgunluğumuzu alıp götürdü.hep mi öyle yoksa o gün mü öyleydi bilemiyorum çok güzel bi dalga vardı ve biz o dalgada oynamaktan sudan çıkamadık bi türlü aynı keyfi iztuzu plajında da yaşamıştık ve buranın da caretta ların yumurtalarını bıraktıkları plaj olması biz son derece etkiledi...
Hele hele kumların inceliği ve ipeksiliği rüzgarın ılık ılık dokunuşu ne kadar gitsen de hala sığ oluşu ve bizimle dalga geçercesine dalgalarını yüzümüze savuruşu 18 km uzunluğu ve genişliği ile uçsuz bucaksız görünüşü bizi kendine bolca hayran bıraktı...
Hiçbir yerine doyamadan ve hep mutlaka yine gelip farklı yerlerini keşfedelim hatta daha çok zaman ayıralım daha çok yer görelim daha çok yüzelim daha çok gezelim daha çok gülelim die die günü noktalayıp mutlaka tekrar diyerek hayranlıkla ayrıldık kumsaldan...

1 yorum:

Adsız dedi ki...

canım ELif,

bende akdenizin ve egenin her bir köşesinde büyülenmiş şekilde dolaşırım.. Ben de hep bir şeyler hayal ederim, hep keşkelerim olur...

Saklıkente 5-6 kez gittim.. Her seferinde keşfedilmemiş bir yer bulmak mümkün. Pataranın upuzun, o geniş kumsalında ayaklarım cayır cayır yana yana denize girmek gibisi yok..

Off ben özlemişim, yaz gelsinn :))

öpüyorum elifim. Fotoğraflarda nefis...
www.misssgibi.com

Bu sırada fethiye'de ocak köyü görüp, kalmadıysanız şiddetle tavsiye ederim..

sevgiler.

LinkWithin

Related Posts with Thumbnails