Eylül 25, 2009

Bu aralar bizzz...

Gittik geldik gittik geldik yorulduuukkk :))


Bayram ve kardeşimin nişanı için Samsun daydık kısacık bi süre Bartın a döndük şimdi Karabük yarın eşimin kuzeninin düğünü için Ankara... Bavul toplamak artık bi işkence ...


Fark edilen ciddi bi sorunsa nikahta giyilecek elbise Bartın da :)))

Eylül 11, 2009

Şimdi orda olmak vardı ...


Kimi yerler vardır aklımın bi kısmını hep orda olmak isteği meşgul eder Bozcaada bunlardan biriydi şimdi buna Alaçatı da eklenir oldu :))


Alaçatı başka bi yerdeyim hissi verdi bana öylesine estetik öylesine ruha hitab eden bi yer ki uzun zaman aklımdan çıkmayacak sanırım ve dilerim ki en kısa zamanda yine orda nefes alıp veririm :))
Neler mi yaptık Ilıca nın denizinden 1 günde Alaçatı için fedakarlık yapıp buz gibi ve bol rüzgarlı denizinde bolca yüzdük sörf yapanları izledik ve bi sonraki sefere bizde yapıcaz diye hayaller kurduk...



Akşam üstü ve gece saatlerinde sokaklarında bol bol yürüdük,aaa bu kimdi bi yerden tanıyorum hangi dizideydi diye beyin jimnastiği yaptık...




Sakızlı kahve ,dondurma , tatlı , lokma ne bulduysak tadına baktık...Ama İmren de yediğimiz Sakızlı tatlının tadına hiçbirinde varamadık...


Görüldüğü üzre sürekli fotoğraf çektik ve nereye otursakda ne yesek diye düşündük durduk :))


Zira her yer estetiğiyle öylesine cezbedici baştan çıkarıcı ki bu akşam bura yarın akşam şura
diye bolca plan yaptık ve bolca da kazıklandık :))


Ara sokaklarda dolaşıp durdukça kendimizi eski bi Rum köyünde hissettik ve çokca gülümsedik:))




Hayal kurduk o evlerden birinde mütevazi bi yaşam sürmeyi ama etrafın cafe ve restoranladan arınmış olmasını isteyerek kendimizle çelişip durduk...



Farklı bi zaman diliminde bu balkonda olmayı düşlemek....


Şarabide oturup dil balığı yemek,şarap içmek....




Sakızlı kahve yudumlamak...



Bir dahakine buraya da gelicez demek...



Küçücük detaylardaki güzelliği hissetmek...



Kaptanın yerindeki balık çorbası ve kalamarın tadını damaklarımızda hissetmek...



İncik boncuğa bakarken zamanın nasıl geçtiğini fark etmemek ...


Planın hoşluğundan ve yaratıcılığında etkilenmek hepsi ama hepsi çoook güzeldi :))


Alaçatı kalbimizden vurdu bizi ...

Eylül 10, 2009

Çeşme...


Bu tatili 2 kısma ayırdım ben 1. kısım : Tarihi yerleri gezip görme 2.kısım : Deniz güneş kum ve AŞK :))
Tabii ki 1.kısımda da AŞK vardı ama pembe olan sadece 2.kısımdaydı :))


2.kısım Çeşme ye geldikten sonra start aldı . Araştırıp soruşturmalar sonucunda Ilıca da kalmaya karar vermiştik arabadan inip önce kumrularımızı yedik ardından sahilde otelimize yerleştik ve sımsıcak denize kendimizi bırakınca iyiki dedik Ilıca da karar kılmışız...

Yok böyle güzel bir deniz .Yanlış anlaşılmasın fotoğraflar Ilıca dan diil Çeşme den.Ilıca ve Alaçatı yı en sona sakladım,kalbimin hala oralarda olmasından sebep:))

Denizden zar zor 1 güncük ayrılarak Çeşme yi gezmeye gidebildik.Minicik şirin mi şirin
kaleye çıktık limanda dolaştık ...
Balık tutan çocukları izledik ve sahilde balık yedik çok güzeldi ama Dalyanköy e gidince pişman olduk keşke dedik burda yeseydik...
Aklımızda kadı bi sonraki gelişte diye söz verdik ...

Öğrendim :(((


Şablon değişikliği yapmadan yedekleme yapmak lazımmış...
Lazımmış ki okuduğun kitaplar , izlediğin filmler , takip ettiğin bloglar uçup gitmesin ve sen kara kara düşünmeyesin...
d.n.... Fotoğraf Mudanya sokaklarından ...

Eylül 09, 2009

Didyma & Medusa ...

Gezdiğimiz son antik yapı Didim Apollon Tapınağı...Tapınakta bulunan yılan saçlı Medusa nın bakışları bile ürkütücü ... Didim'in en önemli sembollerinden biri Medusa ; Yunan mitolojisinde yeraltı dünyasının dişi canavarı olan üç Gorgona' dan biriymiş. Bu üç kız kardeşten yalnızca yılan saçlı Medusa ölümlü ve kendisine bakanları taşa çevirme güçüne sahipmiş. Bu sebeple Antik dönemde büyük yapıları ve özel yerleri kötülüklerden korumak için Medusa kabartmaları ve resimleri kullanılmış.

Didim’deki Apollon Mabedi de 20 km kuzeydeki Milet şehri ile diğer yöre halklarının geleceklerini öğrenme ve dertlerine çare bulma isteklerini karşılamak için yapılmış.
Perslerin M.Ö. V. Yüzyılda Anadolu’da yaptıkları saldırılar sonunda Dara “DARİUS” bu tapınağı şehriyle birlikte yıkmış ve içerisinde bulunan bronz Apollon heykelini bir çok esirle götürmüş. Bu saldırı ve yıkımdan sonra yaklaşık 150 – 180 yıl harap ve terkedilmiş bir halde kalan mabed, Büyük İskender’in Pers’lere karşı zaferinden sonra bu gün gördüğümüz şekilde yeniden yapılmaya başlanmış.
Yapım işi çok büyük çapta tutulmuş. Mimar olarak Efes’te yanan Artemis Mabedi’ni yeniden yapan Panienie Mileti Dephnis görevlendirilmiş.Yapım işi uzun yıllar sürmüş ve bu arada Milet’in hazinesini de bir hayli sarsmış. Hatta mabedin inşaatında çalışan usta ve işçiler ücretlerini alamadıkları gerekçesiyle bir süre çalışmamışlar. Bir anlamda tarihin ilk grevi gerçekleşmiş.

Eylül 08, 2009

Priene & Miletos...

Tatil günlüğü yazmak sonradan olunca pek bi keyifli aynı zamanda da hüzünlüymüş tatil bu özlenmez mi özledikçe de keşke şimdi orda olsam denmez mi ? Daha yaz bitmeden deniz sezonunu henüz 2 gün önce kapamışken bu özlem erken diil mi ? Gerçi yazı bitirdik ve sonbahara girdik di mi ? Benim aklım hala yazda oysa ki ...
Neyse yazı özlemeyi bırakıp gelelim tatil günlüğü yazmanın keyifli yanına hatırlamak güzel şey... Hımm nereye gitmiştik gezdiğimiz antik kentin adı neydi ??

Efenim görmüş olduğunuz ilk dört fotoğraf Priene antik kentinden Athena tapınağı ve Helenistik tiyatro olmakla birlikte çok etkileyici yapılardır kendileri...
Tapınak M.Ö. 334 yılında İskender tarafından Athena'ya adanmış. Daha sonra ikinci bir ithaf Augustus'a yöneltilmiş. Böylece aynı tapınakda Athena ve Augustus birlikte tapım görmeye başlamış.
Hellenistlik Tiyatro Ön sıra orkestranın çevresine aralıklarla dizilmiş rahipler için ayrılmış beş adet mermer onur koltuğundan oluşmuş. Beşinci sıranın ortasına sonradan önemli kişilerin oturduğu bir loca yerleştirilmiş. Protokol o zamanlardan beri varmış demek olmaz mı....
Priene den Miletos a doğru ilerlerken fark ettiğimiz Doğanbey köyünden bir kare...
Vee bizi şaşırtan Miletos daha başka daha gösterişli bi antik kentti beklediğimiz ama gezgin umduğunu diil bulduğunu gezer di mi :))

Günümüzden 2000 yıl önce Söke ovası tamamen bir deniz, Bafa gölü de bir koy şeklinde imiş. Milet, Priene ve Didimse deniz kenarında birer kentmiş. Büyük Menderes Irmağı ( Maiandros ) zamanla taşıdığı alüvyonlar ile; ilk önce Priene önündeki denizi daha sonrada Milet ve Lade Adası'nı da içine alan tüm bölgeyi doldurmuş. Aynı dönemlerde Efes' de deniz kenarında iken, zamanla ön tarafı dolarak günümüzde ki halini almış.

Priene'de ki tiyatro hellenistlik dönem tiyatrolarına ışık tutuyormuş,Milet'teki tiyatro ise Yunan - Roma tipini en güzel sergileyen örnekmiş.
Milet ismi mitolojik açıdan Apollon ile ilgiliymiş. Apollon ile Girit Krali Minos'un kızı Akakallis; Akakallis'in üç çocuğundan biri olan "Miletos"a, Minos'un kötülük yapmaması için dağa bırakmış. Çocuğa kurtlar bakış.
Daha sonra çobanların büyüttüğü Miletos, Anadolu'ya gelerek Menderes nehrinin kızı"Kyane" ile evlenerek "Miletos" şehrini kurmuş.
Milet M.Ö. 7. ve 6. yy.da en parlak dönemini yaşamış. Milet'liler özellikle M.Ö. 6. yy.da deniz ticaretini ele geçirmelerinden sonra Akdeniz ve Karadeniz'de kurdukları koloniler sayesinde etkinliklerini çoğaltmış ve zenginleşmişler. Giderek Milet, İyon dünyasının başkenti haline gelmiş.
"Plinus"un bildirdiğine göre Milet Kenti yaklaşık olarak 90 koloni kurmus. Bunların arasında "Sinop", "Trabzon", "Giresun" gibi şehirler varmış. Milet "LADE DENIZ SAVAŞINA" 80 gemi ile katılmış, tüm donanmasını yitirmiş ve kazanan Persler, M.Ö. 494'de kenti ve beraberinde Apollon Mabedini yakıp yıkmışlardır...

Klasik dönemde önemi büyük ölçüde azalmış olmasina rağmen Milet, Hellenistik dönemin ticaret, sanat ve bilim alanıinda başta gelen merkezlerinden biri olmuş. Roma döneminde bağımsız bir kent olarak "Asia Eyaleti"nin, yani Batı Anadolu'nun belli başlı metropollerinden biri sayılmış. "Latmos Körfezi"nin M.S. 3. yy'da dolması üzerine, körfez çevresindeki "Priene", "Myus" ve "Herakleia" gibi kıyı kentleriyle birlikte Milet de sönükleşmiş ve küçülmeye başlamıştır. Bizans çağında küçük bir köye dönüşmüş...

Eylül 07, 2009

Uzanmışım kumsala...

Yazmadıkça yazmak zor gelir oldu ama bi yerden de başlamak lazım dedim eski yazdıklarıma baktıkça imrendim kendi kendime sonradan dönüp yazdıklarımı okumak keyifli bi yerde yeniden yaşamak gibi epeydir okuduklarımı yazmadığımı fark ettim istediğim kadar olmasa da okuyorum oysa ki :))
~~
Şu an Limon Ağacı nı okuyorum tarihi romanları okumayı severim aslında ama ona rağmen çok yavaş ilerliyorum belgesel anlatır gibi sanki, akıcı bi dil kullanılmamış ve fazlasıyla detaycı aynı gerçeklerle biraz daha roman tadında olsa daha güzel olabilirmiş ancak konu itabariyle çok etkileyici. Toparaklarından zorla sürgün edilen Filistinlilerle Nazi katliamından kaçan Yahudilerin aynı topraklarda süren hüzünlü mücadelesi anlatılıyor...
~~
Aşk ve Bab-ı Esrar ı okudum ikiside güzeldi ama 10 üzerinden Bab-ı Esrar 6 , Aşk sa taş çatlasın 7 alır benden . Aşk da Mevlana ve Şems çok güzel anlatılmış hele Mevlananın koşulsuz güveni Şems in doğrularından ödün vermeyişi öğretilerin herbiri düşündürücü ama kurgu anlamsız geldi Ella nın hikayesi özellikle... Bab-ı Esrar da ise yine tüm Ahmet Ümit kitaplarında olduğu gibi sonun tatminkar olmayışını maalesef bu kitapta da hissettim eeeee yani bu mu ne oldu şimdi diye kalakaldım...
~~
Son dönem okuduklarım arasında en etkileyici düşündürücü gelen Biz Kimden Kaçıyorduk Anne ? Karakterlerin psikolojisi sade bir dille fakat çok derinden anlatılmış annenin geçmişte yaşadıkları sebebiyle şehirden şehire ülkeden ülkeye kızıyla kaçışları anlatılmış,kaldıkları oteldekilerin ilginç buldukları anne kız hakkında yaptıkları yorumlarsa benim en beğendiğim kısımlardı kitaptan tavsiye ederim...
~~
Birde Beni Hatırladın mı var ki tam çerez tadında kalın ama bi çırpıda okunan eğlenceli bi kitap yoğun dönemlerde kafa dağıtmak için birebir... Lexi geçirdiği trafik kazası sonucunda son 3 yılı hiç hatırlamıyor oysa o 3 yıl boyunca hayatı kökten değişmiş herşeyi eşini sevgilisini hatta işini bile yeniden öğrenmek zorunda bazen gülerek bazen üzülerek keyifle okunan bi kitap...
~~
Ve son olarak benimle artık bütünleşen Zemberek Kuşunun güncesi var 2 ay aradan sonra kaldığım yerden dün gece 3 sayfa okudum son 100 sayfam merak ediyorum aslında Toru Okada nın yaşadıklarını karısını May Kasahara yı :))
~~
İşte böyle okumak güzel şey hele kumlara uzanıp okumanın keyfi yok başka yerde... Yağmurlar gelmeden son son atın kendinizi kumlara , keyifli okumalar dilerim herkese...

2 ay önceden :))

Öyle bir geçer zaman ki :)) 2 ay önce yaptıklarımı anlatmak bugüneymiş ... Yukarıdaki ev benim favorim hatta benim olmasını istediğim ev bayıldım kendilerine :))


Fotoğraflar Doğanbey köyünden Kuşadasından Didim e giderken çıktı karşımıza Eski Rum köyü tabelalarını görünce meraklandık ve takip ederek ulaştık ki gördüğümüz manzara karşısında da iyiki dedik gitmişiz...


Son derece sakin sessiz kendi halinde bi köy eski evler mevcut bolca, bi kısmı restore edilmiş bi kısmıysa yeni sahiplerini beklemekte,tam kafa dinlemelik hatta belki bişeyler yazıp çizmelik,ilham kaynağı...


Mavi pencere ve kapılara evlerin balkonlarından sarkan pembe çiçeklere sessizliin içindeki kuş seslerine bayıldım ...


1924 yılından itibaren gerçekleştirilen mübade ile kendi vatanlarına giderken, onların yerine Balkan Ülkeleri'nden Türkler getirilip yerleştirilmiş, yokluklar içinde gerçekleştirilen bu zorunlu göç kendi başına bir dram ve bu olaylara ev sahipliği yapan eski adıyla Domatia yeni adıyla Doğanbey ise yaşananların sessiz tanığı olmuş...




Eski Doğanbey Köyü ilginç bir yer.Yarısı yıkılmış, tavanları ve tahta tabanları çökmüş, taş duvarları güçlükle ayakta duran evlerle, çok zengin sayfiye beldelerinde rastlanan kır evleri bir arada...

~~
Yüksek duvarların gizlediği bahçeler sanki birer cennet. Az görülen meyve ağaçları, her renkten nadide çiçekler ve bazı tarihi eserler süslüyor bu bahçeleri. Nerede durursanız durun gölün nefes kesen manzarası önünüzde uzanıyor.
~~
Eski Doğanbey Köyü, restore edilmiş evleri, dar taş sokakları, ortasından geçen dere yatağı ile görülmeye değer bir yer. Doğanbeyliler yıllar önce buradaki evlerini bırakarak kıyıya inmiş. Tarlalarına ve kayıklarına yakın düzlükte evler yapmış. Eski köy de güzel taş evlerin sihrine kapılanlara kalmış...


LinkWithin

Related Posts with Thumbnails