Nisan 30, 2008

Bonibonlu çiçek bahçesi!!!

Kurabiyelerim varrrr,taze taze kurabiyelerim varrrrr......
Amasra da Tavşan Adasına çıkarken 7-8 yaşlarında sevimli mi sevimli bi minik annesinin yaptığı kurabiyeleri bu sözlerle satmaya çalışıyor,kurabiyeleri görünce aklıma o geldi...
Kurabiyelerin ilham kaynağı ise Blog komşum sevgili ab-ı hayat sayfasında görünce bayılmıştım...Bi kaç değişiklikle tarifini uyguladım sonuç işte gördüğünüz çiçek bahçeleri oldu...

Malzemeler:

~ 1 paket margarin

~ 2 yemek kaşığı sıvı yağ

~ 5 yemek kaşığı pudra şekeri

~ 1 yumurta

~ 1çay bardağı nişasta

~ vanilya ,kabartma tozu

~ Aldığı kadar un ( 5 bardak )

~ 3 yemek kaşığı kakao

Tüm malzemeler karıştırılıp kulak memesi kıvamında bi hamur hazırlanır 2 ye bölünerek bi parçasına kakao eklenir ve 15 dk dinlendirilir.İstediğiniz şekillerde üzerine bonibon konularak 160 derecede 15 dk pişirilir.Pembeleşmese iyi olur beyaz beyaz daha hoş görünüyor...

Yalnız kalıpla kurabiye yapmak ne zahmetli işmiş ,bi kaç kere kurabiye kalıbı almıştım hiç kullanmadığım için ona buna verdim bugünse çarşı pazar araki kalıp bulasın ne önemli bulunmaz bişeymiş meğer,zor zahmet buldum .Buldum da zahmet bitti mi nerdeee iş asıl şimdi ,zaman alan bi uğraş bu kalıp işi ben yuvarlar üzerine de bonibonu kondururum derseniz süperrr olur derim ...

Zahmetli vs ama sonuçta kıyır kıyır yemede otur seyret türünden kurabiyeler çıkıyo ortaya herkese tavsiye ederim ...

Çiçek bahçesi gibi sofralarınız daim olsun...

Nisan 27, 2008

Cide'dennn geçmişe yolculuk yapar gibi...

Cide kilometrelerce uzanan sahili, kıyıya dimdik inen dağların önünde muhteşem güzellikteki koyları , her yanı yemyeşil ormanları ve sessizliğiyle karşıladı bizi...Daha önce gördüğümde de bu sakinlik etkilemişti beni...Sanki bi zaman şerisinin içinde olup çocukluğuma gitmiş gibi hissettim kendimi,her şey son derece doğal haliyle çıktı karşımıza...
Ekonomik nedenlerden dolayı çok göç veren bi ilçe Cide nüfusunun % 77 si dışarıda yaşadığı için kışın çok sakin olduğunu fakat Cide lilerin yazın ilçelerine geri dönerek sahili Cide sokaklarını cıvıl cıvıl bi görünüme dönüştürdüklerini öğrenip keyifleniyoruz...

Öğretmenevi çok hoş eski bi taş bina olarak gözümüze ilişiyor öncelikle arabamızı park edip içeri giriyoruz daha yakından görelim diye üst kat öğretmenevi olarak kullanılıyor.Yatakhaneler ve lokal mevcut,fakat kimseyle karşılaşmıyoruz masalardan birinde 22 mart tarihli bi gazete ilişiyor o zamandan bu yana kimse uğramamış olabilir mi diye birbirimize bakakalıyoruz...Gecelik 7500 ytl olduğunu görüp gülüşüyoruz... Terk edilmiş hali keyfimizi kaçııyor oysa ki çok hoş bi yapı,merdivenler kendi okuduğum ortaokulumun merdivenlerini ve salonlarını anımsatıyor kendimi o günlerde gibi hissediyorum...
Cide sokaklarında dolaşmaya başlıyoruz eski evler dikkatimizi çekiyor çoğu tarihi ve koruma altında güya ama pek çoğu yıkıldı yıkılacak durumda kiminin bi kısmı yıkılmış bile terk edilmişlik burda da devam ediyor bi an önce restore edilebilseler Cide nin çehresi ne kadar değişir.Yolların bozuk olması Cide nin gelişiminde olumsuz etkiler yapıyor sanırım ama gelişse de böyle doğallığı kalır mı pek sanmıyorum...Kaymakamlığa giden sokağın başında arzuhalciler görüyoruz bi kaç tane dikkatimizi çekiyor hala arzuhalcilerin çoğunlukta olması şaşırtıyor bizi...
Edebiyat ın Koca Çınarı Rıfat Ilgaz ın doğum yeri ve yaşamının belli zaman dilimlerini geçirdiği yer Cide ... Rıfat Ilgaz ın yaşadığı evin ilk gördüğüm zamanki hali resimdeki gibiydi belki daha da kötü yıkıldı yıkılacak gibi o zaman yaşlı bi amcayla konuşmuştuk Koca Çınar ı tanıyan utanıyorum bu evi böyle görmekten kışın bi rüzgarla geçenlerin üzerine yıkılacak diye korkuyoruz demişti, çok üzülmüştük o zamanlar yabancı bi ülkede olsa müze haline getirilir mutlaka hak ettiği değeri görür sanatçılar diye konuşmuştuk.

Şimdi gittiğimde ise restore edilmiş halini görmek sevindirdi beni...Kapalıydı içini gezemedik camdan baktığımızda da sadece bi masa gözümüze ilişti henüz müze olmadığını düşündük ve en kısa zamanda müze haline getirilip açılmasını umut ettik...

Rıfat Ilgaz ın kendi yaşam öyküsünü anlattığı Sarı Yazma isimli romanında geçen Cide nin meşhur sarı yazması yukarıdaki son derece güzel el emeği ile yapılıyormuş eskiden hemen alıyoruz yazın bandana olarak kullanmak için boy boy hatta kenaları pul işlemeli olanlar bile var .Cide nin adının duyulmasında Rıfat Ilgaz ın katkılarının çok olduğunu düşünüyoruz.

Cide de her yıl 7-9 Temmuz tarihleri arasında Rıfat Ilgaz Sarıyazma Kültür ve Sanat Festivali yapılıyormuş çok güzel olduğu ilçenin dolup taştığı söyleniyor.

Özellikle doğduğu Cide ve kültürüne ve insanına yapıtlarında yer vermiş Rıfat Ilgaz. Sarı Yazma, Yıldız Karayel, Halime Kaptan ve Karadenizin Kıyıcığında gibi romanlarında bu yöreyi tema olarak almış.Halime Kaptan ı daha önce okumuştum zaten Cide yi gezerken roman gözümde canlandı gibi Yıldız Karayel i şu ana okuyoum en kısa zamanda da Sarı Yazma yı okumak istiyorum...

Dar sokakları var Cide nin sahilden içeri girince dükkanlarla karşılaşıyorsunuz pek çoğunda sarı yazma sokakları süslüyor bir havuz ve saatle karşılaşıyoruz sokaklarda bikaç tur atıp sahilde dolaşıp festivalde gelmeyi dileyerek ayrılıyoruz Cide den...

Nisan 26, 2008

Şirin mi Şirin Gideros Koyu!!!

Batı Karadeniz in en güzel koylarından biri Gideros koyu; kestane, meşe, kayın, şimşir ve çam ağaçlarından oluşan yemyeşil bir örtüyle çevrilerek, zümrüt yeşili bir gölü andırıyor.İsmi Cenevizliler'den kalma Gideros Koyu, iki balık lokantası ve birkaç evden oluşuyor. Daha önce de 2 kez gelmiş ve her seferinde bayılmıştım Gideros a çadır yaşantısını hiç sevmememe rağmen Gideros da çadırda kalmak sabah o doğanın içinde o seslerin arasında uyumak ve uyanmak isteği oluşmuştu içimde...Puzzle parçalarından biri gibi koy minicik şirin aklıma hemen Rıfat Ilgaz ın kitapları geliyor Kurtuluş savaşı sırasında Cide ye cephane taşıyanların çok imdadına koşmuş Gideros koyu,çok düşman gemileri atlatılmış, gemicileri çokca fırtınadan korumuş... Her türlü havada dalgaya korunaklı liman, uyuyan görüntüsüyle tarih boyunca nice tekneleri ağırlamış.
Koyun 2 tane girişi var giderken birinciden girip manzaranın keyfine vardık 2 tane son derece doğal balıkçı lokantası var taptaze balıkları kendileri tutup pişirip servis yapıyorlar henüz erken olduğu için koyun keyfine varıp yola devam ettik,dönüşte de 2 . girişten indik burası bol zikzaklı fakat manzara süperrr yol yeni yapılmış parke taşı döşeli...

İnternetten okuduğum ve dönüşte uğrayalım mutlaka kalkan yiyelim diye düşündüğümüz Kazım ın yeri bu girişte, fakat hayal kırıklığına uğruyoruz yıklımış bi durumda koyun hemen dibinde öylece duruyor hem merak ediyoruz hem de çirkin görüntüden ötürü üzülüyoruz...
Koyda bi kaç ev gözümüze ilişiyor bahçelerinde yeşiillikleri meyve çiçekleri olan evlerinin dibinde kayıkları balıkçı aileleri muhtemelen sessizlik huzur veriyor.

Mavi kapılı taş ev koruma altındaki evlerden hoş görüntüsü ilgimizi çekiyor içi boş kullanılmıyor yer yer camları kırık hüzün veriyor...
Gideros u eğer buralara yolunuz düşerse sakın kaçırmayın mutlaka görün vaktiniz varsa çay için salata balık yeyin,yaza mutlaka bekliyoruz dilekleri ile ayrılıyoruz koydaki balıkçı lokantalarından ve koydan...

Cide ye doğru yola devam ediyoruz Cide Gideros arası 13 km yine bol virajlı ve yine manzara yeşilin ve mavinin her tonu muhteşem,yol üzerinde bi tilkiyle karşılaşıyoruz bize selam verir gibi bakıp bi iki adım atıyor sonra dönüp tekrar bakıyor çok sevimliydi bizce tabii tavuklar ne düşünür hiç bilemiyoruzz :))

Nisan 24, 2008

Cide'ye giderken Tekkeönü ve Kurucaşile ...

Bir tatil günü erkenden düştük yola istikamet Cide ama daha önceden de bildiğimiz bi güzergah olduğundan Cide den önce uğranacak son derece güzel şirin yerler var yolumuz üzerinde...
Yol çok virajlı ama çok da güzel yeşilin her tonuna rastlamak mümkün ,baharda ayrı güzel sonbaharda apayrı...
Buraların doğal kalmasının en büyük sebebi yolun bu kadar zahmetli olması bence...
Öncelikle Tekkeönü ne uğruyoruz minicik bi koy son derece şirin limana sahip her köşede yapım aşamasında olan teknelere rastlayabiliyosunuz geçim kaynaklarından en önemlisi balıkçılık ve gemi yapımı olmalı die düşündürdü bana...
Yapılmakta olan ve yapımı tamamlanmış gıcır gıcır boyanmış denize kendini bi an önce atmak için sessiz sessiz bekleyen ve beni de bi an önce tamamlayın ben de gidicem diye fısıldayan kayıklar...
Sonraki uğrak yerimiz Bartın ın şiin ilçesi Kurucaşile 1 saatte varıyoruz Kurucaşile ye geze geze gitmek çok zevkli ama bu yolu her gün gidip gelme ihtimali korku veriyor bize ...
Harika bi koy sahil çok hoş düzenlenmiş ama deniz biraz yosunlu girilmez izlenimi ediniyoruz.Yine gemi yapılıyor her sokak arasında ,her köşede...
Hava rüzgarlı sahilde bi kahvede çayımızı içip poğaçalarımızı yerken denizi kayıkları yaban ördeklerini izliyoruz,sahilde biraz dolaştıktan sonra Gideros a doğru yola çıkıyoruz...

Nisan 23, 2008

Bugün 23 nisan , hep neşeyle doluyor insan...

Küçük hanımlar, küçük beyler!
Sizler hepiniz geleceğin bir gülü ve ikbal ışığısınız.
Memleketi asıl ışığa boğacak olan sizlersiniz."
Mustafa Kemal ATATÜRK
Bugün 23 Nisan ,bugün bayram ,çocuklarımızın ,bizim bayamımız. Bu bayram, Büyük Millet Meclisi'nin açılışı ile 23 Nisan 1920'de gerçekleşen ulusal egemenliğin simgesidir. 1935'e dek "Hakimiyet-i Milliye" adıyla kutlanan bayram, 27 Mayıs 1935'te "Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramı" olmuştur.Ne şanslıyız ki dünyanın tek çocuklara armağan edilen bayramı bizim bayramımız ne şanslıyız ki Atatürk gibi çocuklarını gençlerini geleceğin ışığı olarak gören ve sonsuz güven duyan bir öndere sahibiz ....

Salih Memecan'ın bugünkü karikatürünü gördüğümde içim acıdı ne yazık ki bizim gerçeğimiz ,Pof Dr Ahmet İnam'ın yazısını sizlerle paylaşmak istedim,bayramımız kutlu olsun...

Atatürk kimi sevdiklerine, "çocuk" diye seslenirdi. Atatürk'ü hep gözleri ışıl ışıl, yaşama sevinciyle dolu bir çocuk olarak düşünmüşümdür.

Çocuk olabilmek, çocuk kalabilmek: Yeni, yaratıcı, meraklı, araştırıcı olmanın eşiğinde durmak değil midir? Bakmayın siz ruhbilim öğretilerinde dile getirilmeye çalışılan "içimizdeki çocuk" kavramı içinde tutulmaya zorlanan çocukluğu: Çocukluğun kuram aşın bir niteliği vardır.
Kitap okunarak çocuk olunmaz. Çocukluk bir karakterdir. Elbette, bir ölçüde edinilebilir, İnsan çocukluğu keşfedebilir, ona ulaşmaya çabalayabilir.
Nietzsche'nin Zerdüşt'ü üçlü evrimden söz eder: Sırasıyla, deveyken aslan, aslanken çocuk olmak: Evrimin bir anlamda ucunda durur çocukluk. Deve, isteyince çocuk olamaz. Çocukluk, yaşamın bir döneminde yaşanıp, yitirilir biyolojik olarak. Ruhun çocukluğa ulaşması ise, özgürlük ister, bağımsızlık. Ruh bağımsızlığına erişemeyenler çocuk olamazlar. Boynu bükük, bağımlılığı alışkanlıklarla yaşayan insanlar haline gelirler. Olgunluk, bana sorarsanız; çocukla yaşanan olgunluktur.

Atatürk çocuktu: Yeniliğin, dönüşümün yılmadan ardında koşabilen, düş dünyası geniş, meraklı, araştıran. Atatürk çocuktu ve Cumhuriyetin çocuk kalmasını istedi hep: Her dem taze, her dem devingen, keşfedici, yaratıcı.İnsanlar gibi ülkeleri de çocuk olabilirler; yaşlı, yorgun kültürler olabilir, ağır, yavaş devinen.
Ben ülkemin hep çocuk olduğunu düşündüm. Atatürk denen bir dahiyi yetiştiren çocuk ülke. Çocuk Atatürk'ü yetiştiren çocuk ülke.

Cumhuriyet ruhu, Atatürk'ün ona kazandırmaya çalıştığı ruh, heyecanlı, meraklı, araştırıcı bir çocuk ruhuydu: Bilimde, sanatta, düşüncede kendini gösteren, ona giydirilmeye çalışılan özgürlüğü kısıtlayıcı giysiyi parçalayıp; yaşama kendi açısından bakabilme cesaretini taşıyan olgun çocuk ruhu.Oysa ne Atatürk'ün ne de Cumhuriyetin çekirdeğindeki çocuğu keşfedemedik. Atatürk törenlerde, yorgun, heyecansız, basmakalıp düşüncelerle dolu, çocukluğunu yitirmiş, yılgın insanlarca yıpratıldı; ondaki coşku ve heyecan yorumlanamadı. Bayat yorumlarla Atatürk, düzleştirilmeye, yaşlandırılmaya çalışıldı, çoğu kez bilinçsizce. Onu, ona yakışacak biçimde anmayı, yorumlamayı bilemedik.
Aynı durum Cumhuriyetimizin de başına geldi. Cumhuriyet sürekli devinim, sürekli yenilenme, sürekli atılım, sürekli araştırma demekti.

Oysa O, içinde taşıdığı çocuk ruhuna uygun yorumlanamadı. Kültürün çocuk ruhunu harekete geçiren oyun ruhu, bilim, sanat ve düşünceyle sağlanabilirdi. Bilim insanı olabilmenin, gerçekleri keşfetme başarısının oyun oynamayı seven, düş gücü son derece gelişmiş bir çocuk ruhu ile sağlanabileceğini anlayamadık.

Yoksul, düzensiz bir yaşamda insanlar çocuk olamıyor, çocuk kalamıyor, çok çabuk büyüyor. Çocukluğunu yaşayamamış, çocukluğa hasret insanların çoğunlukta olduğu bir kültürde, doğmaları sorgulayabilen, yaratıcı olma özgürlüğüne, özerkliğine sahip insanlar yetişemiyor. Yaşamı bir kocaman yük sayan, gergin, kaygılı insanların umutsuz çözüm arayışları egemen olmaya başlıyor kültüre.

Oysa Cumhuriyetin çekirdeğinde, Atatürk olmanın özünde çocukluk var: Devşirilmiş, öğrenilmiş, diğer kültürlerden, insanlardan, hele hele kuramlardan alınmış çocukluk değil bu: Düşlerle, yaşama sevinciyle dolu, bize özgü, özgün bir çocukluk: Bilimde, sanatta, düşüncede yaratıcı ürünler ortaya koymamıza olanak sağlayacak özgürlük, özerklik.

Yitirdik çocukluğumuzu. Ağır bir ekonomik yük binmiş sırtımıza. Olgun çocuk ruhumuz, bu güçlükleri yenmeye hazır. Sıkıntılar, acılar çekilecek. Çocuk Atatürk'ün bize emanet ettiği çocuk Cumhuriyet, çocukluğunu hatırlamalı yeniden. Düşlerini, yaratıcı oyunlarım kuşanmalı: Bilim, sanat ve düşünceye çocuk canlılığı ile katkıda bulunmaya çalışmalı.
Prof. Dr. Ahmet İnam
(MPM Anahtar-Nisan 2003-Sayfa 20)
(Cumhuriyet Bilim Teknik, s. 81)

Nisan 22, 2008

Şiir ve müzikle dolu dolu geçen zaman!!!

Pek sevgili aşkım aslen edebiyatçı olmakla beraber son zamanlarda türkçecilik yapmakta ve de tüm edebiyatçıların olduğu gibi onun da özel günlerde üzerine daha bi sorumluluk düşmektedir.Yılın başından beri şiir dinletisi sunmak için çalışmalar yapıyorlardı öğrencilerle beraber ,şiirle tanışıklığı az sayıda olan ben bile sayesinde bi şiir sever oldum çıktım :))
23 nisan etkinlikleri için il genelindeki programa dahil olmuşlar haberleri olmadan o sebeple son zamanlarda pek bi hummalı çalışma içersindeydiler tabii ben de destek kuvvet :))
Çok hoş şiirlerden oluşan bi dinleti ardından da okullarının müzik öğretmenlerince hazırlanan bi müzik dinletisi ile çok hoş zaman geçirdik...
Şiirlerden benim en çok sevdiğim ve bi türlü ezberleyemediğim :)) müziği eşliğinde...

Masalların Masalı

Su başında durmuşuz,
çınarla ben.
Suda suretimiz çıkıyor,
çınarla benim.
Suyun şavkı vuruyor bize,
çınarla bana.

Su başında durmuşuz,
çınarla ben, bir de kedi.
Suda suretimiz çıkıyor,
çınarla benim, bir de kedinin.
Suyun şavkı vuruyor bize,
çınarla bana, bir de kediye.

Su başında durmuşuz,
çınar, ben, kedi, bir de güneş.
Suda suretimiz çıkıyor,
çınarın, benim, kedinin, bir de güneşin.
Suyun şavkı vuruyor bize,
çınara, bana, kediye, bir de güneşe.

Su başında durmuşuz,
çınar, ben, kedi, güneş, bir de ömrümüz.
Suda suretimiz çıkıyor,
çınarın, benim, kedinin, güneşin, bir de ömrümüzün.
Suyun şavkı vuruyor bize,
çınara, bana, kediye, güneşe, bir de ömrümüze .

Su başında durmuşuz.
Önce kedi gidecek,
kaybolacak suda sureti.
Sonra ben gideceğim,
kaybolacak suda suretim.
Sonra çınar gidecek,
kaybolacak suda sureti.
Sonra su gidecek
güneş kalacak;
sonra o da gidecek...

Su başında durmuşuz.
Su serin,Çınar ulu,
Ben şiir yazıyorum.
Kedi uyukluyor
Güneş sıcak.Çok şükür yaşıyoruz.
Suyun şavkı vuruyor bize
Çınara bana, kediye, güneşe, bir de ömrümüze.......

Nazım HİKMET
Karanfillerin her yanlarından geçişteki kokuları adeta büyülüyor beni,hımmmmmm miss gibi....

Nisan 17, 2008

Buket Uzuner'den İki Yeşil Susamuru...

Uzun zamandır kitaplardan bahsetmiyorum farkındayım ve çok uzun zamandır da içten hissederek adeta yaşayarak bi kitap okumadım maalesef... İki yeşil su samuru etkilendiğim bi kitap oldu özellikle ondan bahsetmek istiyorum ama daha önce okuduğum Meave Binchy ler italyanca aşk başkadır ve aşk bi kere ne yazık kı hep beklentiyle okuduğum halde hayal kııklığından öteye gidemedi.Aynı tarz fakat sıfır etkileyicilik olaylar genelde bi yerde geçiyor ve
olay örgüsü içinde geçen kişilerin farklı farklı hayatları anlatılıyor.Acaba ben etkileyici olmayanlarını mı okudum diye de düşünmüyo diilim varsa güzel diyebileceğiniz olumsuz düşüncelerimi yok edebilecek bi Binchy kitabı tavsiyelerinizi beklerimm...

İki yeşil su samuru oldukça etkileyici ve sürükleyici bir anlatımın ardından büyük bir sürprizle sona eren bi Buket Uzuner kitabı.Daha önce de Kumral Ada ve Mavi Tuna yı okumuştum ve o kitaptan çok ama çok etkilenmiştim günlerce etkisinden kurtulamamıştım.İki yeşil su samurunu da elden bırakamadan bir çırpıda okudum ve bittiğinde kafamda bir sürü soru işaretleriyle dönüp dönüp bazı kısımlarını tekrar okudum.Arka sayfada anlatıldığı gibi bir modern zamanlar romanı.Roman karekterlerinin her birine ait psikoloji,sosyal ortamlarla birlikte çok güzel ifade ediliyor ve insan,her bir karekterde kendinden bir parça da olsa bir şeyler bulabiliyor.Sıcak ve doğal bir anlatım kendinizi kitabın karelerinin içinde hissettiğiniz anlar oluyor.Boşanmış ailelerin çocuklarının yaşadığı psikolojik gerilimler,aşk ,dostluk ,arkadaşlık ,kıskançlık ,intihar gibi konular etkileyici bi olay örgüsü içinde ele alınmış...

Kesinlikle tavsiye ederim okudunuzsa hislerinizi paylaşmak isterim okumadınızsa okuyun konuşalım derim,bittiğinde ciddi soru işaretleriyle kalakalıyosunuz :)))

Şimdi Elif Şafak tan Araf ı okuyorum sonra İnci Aral okumak istiyorum okumayı seviyorum şöyle kitabımı alıp kırlara uzanmak saatlerce okumak ,değmeyin keyfime ...

Nisan 15, 2008

Aşkkkkk!!!!

15 Nisan 1977 aşk'ın aşkımın doğum günü ... Ben seninle varımmm...
Kelimeler yetersiz sanırım anlatmaya hislerimi ifade etmeye , Aşksın sen,cansın sen...

Yukarda görülmekte olan Ata fırın tarafından hazırlanan frambuaz ve çikolatalı olup enfess olan doğum günü pastamız çikolatalarımız , olmazsa olmaz kırmızı şarabımız ve harika geçen bi gece...

İyi ki varsın ,iyi ki benimlesin,iyi ki aşkımsın !!!

Nisan 14, 2008

Yine Uzaklardann!!!

Bu bahar bir başka güzell çiçekler, hava ,ağaçların rengi ,gökyüzü ...Ya da ben bu bahar her yana acaba nerenin fotoğrafını çeksem de bloğa eklesem diye dört gözle bakarken güzelliklerin daha bi fakına varıyorum ...
Tabi uzaklarda gezinirken de evlerin önündeki çiçekler büyüledi beni...
Yukardaki görüntüler beni etkileyenlerden bi kaçı sol alttaki evse geleneksel İngiliz evi kamışa benzeyen bi malzeme kullanılmış çatının yapımında ,epey ilginç geldi bize...
Bu fotoğraf ise kaldığımız yerden Leggehouse çok ilginç bi yer 2 katlı labirent gibi alt katta yemekhane yatakhane konferans için düzenlenmiş geniş bi salon mutfak oturma salonları mevcut,çok yüksek tavanlı çok eski bi bina bana eski tren istasyonlarını anımsattı.Üst kat daha yeni döşenmiş biraz daha modern tarzda ve daha kullanışlı.Alt katta ranzalar mevcut grup üyelerinin çoğu alt katta ranzalarda konakladı biz üstte suit odalarda :)) suit deniyor ama alt kattan farkı biraz daha geniş bi oda ve ranza olmaması artı yönleri öğrenciler epey kıskandı bizim suitimizi:)) Bi ilginçlik daha inanır mısınız bilmem biz ilk duyduğumuzda şoook olmuştuk burdan taaaaa İngiltere ye uyku tulumu götürdük,hijyen sebebiyle yorgan yokmuş bu ilginç mekanda!!!
Ziyarete gittiğimiz okul minicik 66 öğrencili ve 4 yaşdan başlayarak öğrenci alan şirin bi okul...Bizim için çok hoş bi karşılama planlamışlardı şarkılar söylediler her ülkenin dilinde bizlere hoş geldiniz dediler çok sevimlilerdi,okul bizim okullardan çok farklı bol materyal kullanıyolar her yan yaptıklarrı çalışmalarla kaplı tüm duvarrlar...Orman yürüyüşü planlanmıştı bizim için küçük büyük tüm öğrenci ve veliler çektiler lastik çizmeleri çamurlara bata çıka keyfine vardılar...
Marlborough sokaklarından 10bin nüfuslu minik bi yer bi çırpıda sokaklarda gezebiliyor sonrasında da vitrinlerin önünde dolanıp bol fotoğraf çekme fırsatı olabiliyor...Yemekler konusunda öncesinde hazırlıklı olun aç kalabilirsiniz uyarılarıyla gitmiştik ama bizden tabiki farklı olmasına rağmen çok sıkıntı çekmedik(m) diyebilirim,özellikle tatlıları çok hoştu...

Nisan 12, 2008

Bahar tadında tatlı!!!

Öyle bi koşturmacanın içine düştüm ki gitmeden önceki kafa dalgınlığıyla ertelenen işler hepsi de beni bekler,hepsi de beni beklerrrrr tadında yapıştılar yakama,bir de tiyatro festivali ,bir de artık ertelenemicek davet edilecek ve mutlaka gidilecek arkadaşlar hepsi de beni bekler tadında boş bi an yok .....
Şu andan bu yoğunluktan hele hele bahardan hoşnut diil miyim kesinlikle hoşnutum ama iki tane başlanmış ve oku benii diye bakan kitabı görüp ve onlara sadece bakmakla yetinirken itiraf etmeliyim ki içim gidiyor.....
Evet yukarda görmüş olduğunuz son derece pratik tatlı bu koşturmacanın içinde birlikte olmaktan keyif aldığım arkadaşlar için hazırlandı ve nasıl yaptın soruları karşısında keyiften dört köşe olundu .....

Malzemeler
~ 2 paket krem şanti
~ 10 tane halley
~ 5 bardak süt
~ 1 paket supangle
~ çilek ,kivi

Krem şanti iki bardak sütle hazırlanarak içine 10 tane halley rastgele kırılarak konulup karıştırılır ve 8 ayrı servis kabına paylaştırılır , 3 bardak sütle hazırlanan supangle soğuduktan ve mikserle çırpıldıktan sonra krem şantili karışımın üzerine dökülür kivi ve çilekle süslenip,soğutularak servis yapılır,sonrası cidden bahar kadar tatlı ,çiçeklerin kokusu kadar misssss!!!

Nisan 09, 2008

Uzaklardann!!!

İngiltere detaylarını fotoğraflar ve detaylarla anlatıcam dedim ama işlerin üstüste binmesi havaların güzel olması sebebiyle evde durmamam ve üstüne de benim son zamanlarda var olan olağanüstü tembelliğim de eklenince nerden başlıyacağımı bilemedim...Öncelikle bazı detayları kolajladım...
Çiçekler ve bulutlar beni en çok etkileyenlerdendi.Sen kalk o kadar yol git çiçeklere ve bulutlara bayıl sürekli onları çek dur :))
Ama her evin minicik de olsa bi bahçesi o yoksa cam kenarı kapı girişi mutlaka çiçeklendirilmişti kaldığımız otelimsi kampımsı artık her ne ise biz pek anlam veremedik ne tür bi yer olduğuna ( orayı fotoğraflarla ayrıca anlatmam lazım :) )her köşe başında canlı çiçekler mevcuttu ki çok güzellerdi...

6 ülkenin dahil olduğu proje grubu olarak Marlborough da bi okula ziyaretti gezi amacımız ve onlarda bizi gezdirmek için kendilerine yakın olan yerleri planlamışlardı yukarda görülen müze de 17.yy da orda yaşamış oranın hatırı sayılır kişilerinden birine ait olan yer yer restore edilmiş olan bi müze özel rehber eşliğinde gezdik tabii british museum u gezmeyi tercih ederdik ama :)) evin içinde tamamıyle ahşap kullanılmış işçilik gerçekten görülmeye değerdi :))
Vitrin hastası olan ben için bakılası gezilesi yerlerdi tabii gezdiğimiz yerlerde alış veriş yapmak yerine fotoğraf çekmek pek akıl karı diildi ama bence zevk tabii :))Acaip derece de kartpostal ve peçete modelleri mevcut peçete hastası olan ben için bulunmaz cevherdi ama fiyatlarda herşeyde olduğu gibi el yakan cinstendi maalesef...

Marlborough sanıyorum Swindon a bağlı ve Londra dan trenle 1 buçuk saat mesafede bi yer çoğunlukla 2 katlı bahçeli evler ve her yan yeşille , ekili alanlarla ,ağaç çiçek böcekle dolu zaten bunu bize hissettirmek için bir de ormanda yürüyüş planlanmıştı...Yukarda görülen yer de Avebury daki Alexander Keiller müzesinden nesiller nesiller öncesinde orda yaşamış bi medeniyetin çok az kalıntılarına dayanan varsayımlarla bi müze oluşturulmuş,tarihte animasyonlarla gezinti yapma fırsatına eriştik...

Nisan 05, 2008

inkumu'nda bir başka bahar!!!

Bahar mahmurluğundan mı,yorgunluktan mı yoksa tatil sonrası her Bartın'a dönüşümde yaşadığım sendromdan mı bilmem canım hiç bişi yapmak istemiyor.Bi sürü yapılacak iş,okunacak yazılı kağıtları dururken evde durmak istemeyip hala gezme derdindeyim ya,bayılıyorum bu ruh halime,göbeğim sokağa atılmış anlaşılan :))Eee havalar da güzel olunca hadi dedik eşimle gidelim İnkumu’na atalım kendimizi kumlara...
Uzun bi sahili var İnkumunun yazın Bartın da herkes İnkumunda olur iğne atsan yere düşmicek kadar kalabalık o sebeple bayılırız biz bu boş hallerine...
Deniz kum güneş gemiler bi deniz kuşu olan ben daha ne isterim...
Rengarenk çiçekler nedendir bilmem bu bahar başka bi güzel görünüyor gözüme çektiğim fotoğrafların çoğu çiçekler...
O balkondan çiçekleri ve denizi izlemek güneşin doğuşuna batışına tanık olmak...
İşte kumlardaki bizz :))
Sanki yazmışcasına attık kendimizi kumların üzerine kah uzandık , kah oturduk,kah denizi izledik çoook keyifliydi...
İşte bu çiçeklerde favorilerimden ilk kez görüyorum bu çiçekleri....
Çocuklar gibi şendik ,baş harflerimizi kumlara yazdık :)) İnkumu plajına önce ırmak boyundan sonra dağların arasından ama hep yemyeşil bir doğanın içinden geçilerek tamamı asfalt olan 15 km yolun sonunda ulaşılıyor.Batı Karadeniz in eşsiz güzelliklerine sahip bir cennet.3 km uzunluğundaki kıyı şeridi kum,pırıl pırıl bir deniz ve yamacında yemyeşil bir çam ormanlarıyla kaplı minik ama şirin bir tatil beldesi...

Nisan 04, 2008

londra'dan...

Selamm döndüm ben!!!
Binbir güçlükle gittiğimiz ingiltere den bi çırpıda dönüverdik.Vize alma süreci kısıtlı zaman sebebiyle araya birde paskalya tatilinin girmesinden dolayı epey yordu ve üzdü bizi .Cumartesi uçak kalkıyorken ancak cuma 4 buçukta vizeler geçti elimize ki o sebeple bi önceki yazıda umarım resimde gördüğünüz yerde olucam dedim :))

Bu arada sessiz soluksuz ellinci yazım olmuş nice ellinci yazılara deyip kutluyorum bloğumu :))

İlk fotolar Londra 'dan maalesef yine zaman sıkıntısı yüzünden gezemediğimiz londra'dan ...
Her yer bi o kadar yakınken biz sadece Oxford Cırcus da kısa bi süre dolaşabildik,diyorum ki köstebek gibi kafamızı çıkardık bakındık geri kaçtık :)) Ama aynen öyle oldu metro dan bi çıktık bakındık tekrar indik ...
Londra'nın pek çok şeyde olduğu gibi telefon kulübeleri,de geleneksel,fax gönderebilme mail atma tlf etme gibi çok amaçlı kullanılabilen türden...
Ve yine bir diğer geleneksel otobüsleri her biri kırmızı çift katlı tafik soldan işliyor şöför sağda bu çok kere bizim gibi faklı ülkelerden gelip şaşırıp sağdan binmeye kalkışanları görünce gülmemize hatta gülme krizleri geçirmemize sebep oldu...

Yalnız mimari olsun insanları genel yaşayış tarz bizden çok farklı son 30 senede Londra'nın hiçbir sokağında caddesinde değişim olmamış desem sanırım benim gibi siz de şoka girersiniz,bizde 1 yıl önce gittiğimiz bi yeri tanımak bile bazen çok güç olabilyor...

Londra'dan fotolar bu kadar ama asıl gezdiğimiz yerlerden daha çok fotoğraf ve detayları da çok yakında eklicem...

LinkWithin

Related Posts with Thumbnails