Aralık 30, 2008

Çift sayılara duyulan sevgiden dolayı...

Bazen genelde de bu bazenlerin sayısı pek fazladır ki okumak en çok keyif aldığım zaman dilimlerine dahil oluyor.Nasıl bi cümle olduysa :)) geri dönüp düzelticimm.... Hele de böylesi soğuk günlerde evde olup sıcak sıcak kahve ya da çikolata içerken en sevdiğim alış veriş yapma keyfini bile sıkça ertelerken en keyifli keyiflerden okumak okumak okudukça yine okumak...
Yok sadece okumuyorum spora başladım azimle kararla fit olma yolunda ama daha çok da spor yaparken gülmekten helak olma yolunda ilerliyorum ki ne zevkli bişeydir o step yapmak hele plates yaparken ki o kocaman topla haşır neşir olmak zaten gülmekten acaip kalorilerimi yitiriyorum... Okuldan çık eve gel koştur koştur atıştır hazırlan spora git sanki dövülmüş gibi eve dön ama her geçen gün daha iyi hissedip hareketleri daha bi kolay yapabiilmenin dayanılmaz keyfine varmak müthiiiiiş :)))

Sonra bi de ebru kursuna gitmeyi planlıyoruz evet toplu bi plan bu maokul desek yeri... Vaktin birinde kısacık gittiğim ahşap kursu döneminde 2 tepsi 1 mücevher kutusu boyamışlığın vardır sonra da beklemekten boyaların kurumuşluğu :)) Neyse o dönemlerde kısa bi ebru tecrübem olmuştu acaip keyif almıştım ama ben öyle lale karanfil yapmak istemiyorum tamamen özgün ve soyut çalışmak istiyorum bu sebepden 2. gün atılır mıyım bilmem ama şu an azim had safhada...

Evet gelelim başlığa sonrasında da kitaplara değiniciiim...Başlığın sebebi cidden çift sayılara olan sevgimdendir bi matemaikçi olarak ayrım yapmamam gerekiyor hepsini bağrıma basmam lazım ama napalım ki ayrımcılık ruhuma dahil... Baktım ki aralık ayına dair yazılar ~~ ki tembelliğimden diil önce tatil sonra içimde yükselen kitap okuma sevgisinden kaynaklıdır bu ~~ 3 tanecik hemen bi yazı kaleme alayım da 4 lesin yazılar diye düşünülerek yazdıkça da yazmayı özlediğimi hissederek daha da yazma isteğimdendir :))

Evet kitaplarım önce Puslu Kıtalar Atlası demek istiyorum okumadınızsa şiddetle ama şiddetle tavsiye ediyorum o ne biçim yazım dilidir ve bağ kurmaktır ki hayranlık duydum birbirinden bağımsız gibi görünen olaylar zaman geliyor öyle bi içiçe geçiyor öyle bi noktada bağlanıyor ki dehşet verecek kadar muhteşem, çok beğendim... Daha detaylı anlatım için tıklayın kesinlikle merak uyandırıcı...

Sonra Alyoşa ; Halikarnas balıkçısının ve Fahrunisa Zeyd in en küçük kardeşleri , Füreya nın teyzesi , Şakir Paşa nın kızı ,Carl Berger in sevgilisi Aliye Berger Füreya da hayatının bi bölümüne tanık olmuşluğum ve bir o kadar da merak etmişliğim vardı zaten ne müthiş bi aileymiş ki yetiştirdiklerinin her biri kendi alanında öncü olan sanatçılar olarak Cumhuriyetimizin ilk dönemlerine isimlerini yazdırmışlar.Biyografi okurken hem bi hayata tanık
olan kitapları okurken aynı kişilerle karşlaşmaktan mesela Aliye nin sevgili olan keman hocası Carl Beger i Umut da kızların keman hocası olarak görmek etkileyici...Umut Ayşe Kulin in son kitabı Veda nın devamı Cumhuriyet in ilk dönemlerini anlatan bi dönem kitabı ama üzüldüm Sabahat la Aram ın aşkının mutlu sona ulaşamamasına kimbilir belki üçüncüsünü yazarda onlar da birbirlerine kavuşur di mi :))
Yeni bi yıl sevmiştim ben 2008 i çiftdi bi kere :) 2009 a bilmiyorum ki kanım ısınacak mı çoook zor görünüyor ama kutluyorum şimdiden herkesin yeni yılını yarın bu saatlerde çıstak çıstak modunda bi ben pek hoş yazamayabilir :)
Yeni yılda yoktur öyle listelerim falan ama hiç hastalanmamak ,kimsenin de hiç hastalanmaması ilk ve en çok olan dileğimdir ...
Sonrasında okunacak çok kitap , gidilecek çok yer ve içilecek çok şarap var felsefesinden yola çıkarak resime de yerleştirdiğim gibi çok çok çok okumak 2008 in en az 2 misli kadar okumak sevgilim le birlikte çok yer gezmek görmek ,ailemle daha çok vakit geçirmek veee güzel şaraplar tadmak yegane dileklerimdendir neooolur olsunlar :))

Aralık 24, 2008

Her yerde kar varrrr....

Biz de bekler biz de ister olduk ama burda sadece yağmur var hem de şakır şakır...

Bu aralar okuyorum,öncelik kitapların arka planda ise yazılılar , performanslar , gazeteler v.s. diye devam ediyor bu liste... Koştur koştur geçiyor zaman bi yoğunluk ki o biçim yetişmek mümkün değil... Neler yapılmış neler bloglarda ben takipten kopunca bi gezinimm bakalım güzel kitaplar okudum anlatıcimmm :)))

Aralık 06, 2008

Daima Genç ...

İlk gösterime girdiği zaman izlediğim yılların içinde unuttuğum fakat yakın zamanlarda aklıma takılan bu kez de ismini hatırlamakta zorlandığım filmle bugün gazetenin tv köşesinde karşılaştım çok mutlu oldum... ''Forever Young '' bu akşam tnt de izleyin derim mutlaka ,tekrar tekrar izlenebilecek filmlerden ...

Test pilotu Daniel McCormick'in harika bir işi, sadık bir sevgilisi, güvenilir bir dostu vardır. İsteyebileceği herşeye sahiptir. Birşey hariç: Tehlikeyle yüzleşme yeteneğine rağmen, kız arkadaşının yüzüne bakıp ona evlenme teklif etmeyi beceremez. Konuyu açmak için hep yarını bekler...fakat bir anlık felaket sonucunda yarınlar tükenir. Hayat sevgilisini ondan ayırmıştır.

Hayatla tek başına yüzleşmeye isteksiz olan Daniel, insanların gelecekte tekrar canlandırılmak üzere dondurulduğu, çok gizli bilimsel araştırmalar için gönüllü olur. Tekrar uyandığında, kendini 1992 yılında bulur.

Daniel, babasız bir çocukla ve onun annesiyle kurduğu arkadaşlık sayesinde, zamanın kimseyi beklemediğini öğrenir.

Aralık 05, 2008

Okudum , yazdım ......


Son yazımda kar dilemiştim di mi , yahu insan bi hava durumuna bakarda öyle diler ki azıcık gerçekleşebilme ihtimali olsun aksine sonbaharı diil de ilkbaharı yaşarmışçasına güzel günler geçirdik yoğun bi haftaydı artık okulumuzun tadilatı bitti yeni pırıl pırıl okulumuzda kendi sınıflarımızda başlıcaz tatil dönüşü ama özlicem öğleci olmayı uyanıp elimde kahve bloglar arası gezinti yapmayı, gazetelere bakınmayı ,kitap okumayı... Ama yine güne kitap okuyarak başlayabilecek olmanın keyfini yaşıyorum şu aralar umarım düşündüğüm gibi güzel olur ... Derse başlamadan önce ilk yarım saat kitap okuma dersi ekledik... Ne güzel olur ki öğrenciler de kitap okumanın keyfine varsalar ...


Son okuduklarımdan Şiraz'ın Eylül'leri ve henüz bitirdiğim Bin Muhteşem Güneş gerçekten etkileyici ve daha önce okuduğum Uçurtma Avcısını da ekleyince farklı yerlerde geçmelerine karşın yaşanan korkunç olayların benzerlikleri açısından birbirine karıştırmaya başladım karekterler karışır oldu hele Halit Huseynı'nin iki kitabında da Yetimhene müdürü Zaman la karşılaşınca kim nerdeydi hangi romanda kim vardı yazmak istiyorum bu sebeple yazmak ve anımsamak...
~~ Şiraz'ın Eylül'leri...
Dalia Sofer kendi yaşam öyküsünden esinlenerek yazmış , 1979 İran devrimden sonra yaşamı darmadağın olan bir ailenin dramı... Amin ailesi devrim sonrası sözde normal yaşantısına devam ederken bir gün aniden kapısını Devrim Muhafızlarından biri çalar.... İshak’a kendisiyle beraber gelmesini söyler, sorularına cevap alamayan İshak itaat etmek zorunda kalıp onları takip eder... Bu gidişi yaklaşık iki mevsimden fazla sürer,bu zaman içinde aile tüm uğraşılarına rağmen kendisinden hiç haber alamaz, ne olduğu, nerede olduğu bilinmez.... İshak Amin kendisiyle beraber çocuklar, komünistler, devrim karşıtları ve müzisyenlerle aynı hapishaneyi paylaşmaktadır.Meşhur piyanist Vartan Sofoyan da gördüğü işkenceler sonucu öldürülür. Ölüm artık onun için bir kurtuluştan başka bir şey değildir. Feryatlar ve bağrışmaların aksine kimse derdini anlatacak bir merci bulamayınca yavaş yavaş etrafında olanların yok olduğunu gören Amin de paniklemeye ve umudunu yitirmeye başlar, sonunda tüm varını yoğunu devrimin sürekliliği adına bir tek kişiye vermeyi teklif ettiğinde hürriyetin kapısını aralar... Ancak aylar sonra evine geriye döndüğünde her şeyi değişmiş bulur... Kendisi zengin ve mücevher ustası olan İshak Amin bir şekilde kefaletini ödeyecek yolu bulur.Hayat yine devam etmektedir ancak değişmiştir. Her ne kadar kabul etmesi zor olsa da İshak Amin kendine vatan olarak gördüğü ülkede istenmediğini anlar. Şah ve ailesine hizmet sunan biri olarak başı beladan, kendisi tehditlerden kurtulmaz. Kurtulmasının tek bir yolu vardır.Ülkesinden kopmak...
~~ Bin Muhteşem Güneş...

Yazarın ilk kitabı Uçurtma Avcısı nda savaşa ve günümüz Afganistan'ındaki etnik düşmanlıklara rağmen normal bir hayat yaşamaya çalışan iki çocuğun hikâyesini anlatılıyordu. Bin Muhteşem Güneş te ise aynı hikâyenin kadın tarafı, hem iki kadının hem iki şehrin ~ Herat ve Kabil ~ hikâyesi...

İlk Herat yakınlarında, evlenmemiş annesiyle birlikte yaşayan Meryem'in dünyasını görüyoruz. O kadar üzücü bir dünya ki bu... Zavallı Meryem sara hastası annesinin yükünü çekmek zorunda ve hayattaki tek mutluluğu Herat'ta sinema işleten, bir gün kendisini de yanına alacağını umduğu ikiyüzlü, sevimli babasının haftalık ziyaretleri...Meryem in annesinin annesi ölümüyle duygusuz babası onu Kabil'den bir tanıdıklarıyla evlendiriyor. Burka giymesinde ve misafirler geldiğinde üst katta saklanmasında ısrar eden bir yabancıyla yaşamak zorunda olmanın yarattığı travmaya rağmen, özellikle hamile kaldığında, kocasından ilgi ve şefkat görebileceği umudu yeşeriyor Meryem'in içinde. Ama Hosseini, kadınların sadece 'doğuran' olarak görüldükleri bir toplumda çektikleri çileyi bütün canlılığıyla gözler önüne seriyor; yaptığı düşüklerin ardından evlilik Meryem için hapishaneye dönüşüyor...
Meryem'in hayatından, kızının eğitim görmesi gerektiğine inanan liberal bir babanın kızı olan Leyla'nın hayatına geçiyoruz. Bu, Meryem'i dışardan görmeye başlamamız demek: Leyla onunla hiç konuşmasa da, örneğin, bir gün "ayakkabıcı Raşit burka giymiş karısıyla önlerinden geçiyor." Hosseini, her peçenin altında gizli hikâyeleri olan bireylerin olduğunu hatırlatıyor bize. Eğitimi, tutkuları ve fikirleri olan bir genç kız Leyla ve onun bir de kendisini sinemaya ve seyahate götüren zeki bir erkek arkadaşı var. Leyla'nın çocukluğunun geçtiği (Sovyet kontrolündeki) dönemden, kardeşinin mücahitlere katıldığı ve sekiz yıllık savaşın ardından Rusların savaşı kaybetmeye başladıkları söylentilerinin çıktığı döneme kadar adım adım ilerliyoruz. Ancak Rusların ülkeden atılmalarının ardından mücahitlerin nasıl özgürlük savaşçılarından aşırı muhafazakârlara dönüştüklerini görüyoruz...

Leyla'nın ailesinin başına gelen felaketlere doğru ilerliyoruz. Sonunda onu öksüz, yetim ve yapayalnız buluyoruz. Leyla, Raşit'in kendisini ikinci karısı olarak almasına izin vermek zorunda kalıyor. Bir felaket diğerini izliyor, aileler parçalanıyor, dayaklar ve tehditler yanlarında erkek olmadan sokağa çıkamamalar kadınların gündelik hayatının sıradan parçaları haline geliyor...Bin Muhteşem Güneş, kocalarının zulmü karşısında iki kadının geliştirdikleri dostlukla ilerliyor... Bu kadınların sevgiye dair tek umutları birbirleri; fiziksel ve duygusal olarak hayatta kalmalarını ise sadece bu sevgiye ve Leyla'nın çocuklarına besledikleri sevgiye borçlular...

Kitabın sonlarına doğru güzel gelişmeler de yok değil ama tüm bu olayların yaşanıyor olmasını bilmek bile insanın içini acıtıyor...

Perina ya başladım uzun bi tatil var önümüzde ve de bayram ama arada pek kitaplarla buluşabileceğimi zannetmiyorum gezilecek yerler bolca zira :))

İyi bayramlar diliyorum...

d.n.... :)) Fotoğraf bizim yaramaz kaplumbağamız Raffy e ait bunalıma girmişliğimi ,yuvasından kaçmışlığı, bizi protesto etmişliği bile vardır, bu haliyle çok masum dursa bile yaramazdır kendileri.... Uyurken ki bu hallerine bayılıyorum bizden önce tatile gitti keyfi de pek yerindeymiş aldığım haberler göre :))

Kasım 30, 2008

Kasım Biterken ...

Sonbaharın son ayını da bitiriyoruz işte... Uzun yıllardır sonbahar gibi geçen bi sonbahar yaşayamıyorduk hep kış arada bir gösteriverirdi kendini ama bu yıl izin vermedi sonbahar buna , ne de güzel oldu doğa renkten renge girdi...

Yeni kitaplar okuyorum , yeni bir yaşa girdim adım adım ilerlemeye başladım bile yeni filmler görmek, yani tadlara bakmak, daha çok gezmek ,daha çok görmek bu yıl için isteklerimden sadece bi kaçı...Başlamak bitirmenin yarısı di mi istemekte yerine getirmenin yarısıdır o zaman isteyelim ki olsun :))

Bazen yazmak istemiyor canım şu aralar en çok istediğim keyif aldığım okumak ... Dönemlerim olur böyle bir şeye takılır kalırım başka bişii istemez canım tıpkı şimdiki gibi sonra da bırakırım uzun bi süre o keyfe ara veririm sonra tekrar dadanırım...

Yeni bir kitaba başlıyorum bu aralar okuduklarım hep bi şekilde vatanını doğduğu toprakları terk etmek zorunda kalanlarla ilgili mekanın nere olduğu hiç önemli değil insanlar ne çok ülkelerinden kaçmak,hayatlarını geride bırakmak zorunda kalıyorlar idare değiştikçe birileri fazla geliyor beceremiyoruz hep birlikte yaşamayı ...

Güzel bir hafta diliyorum belki kar yağar kimbilir tatil gelmeden yağsın lütfennnn...

Kasım 23, 2008

Bol çikolata tadı;Sufle !!!

Yine bi hafta sonu yine hüzün dolu :)) Ne kafiye yaptım di mi ? Bu hafta sonları neden böyle bi çırpıda biter ki sanki ? Bugünlerde kış kendini yavaş yavaş gösterirken evde zaman geçirdiğimiz nadir hafta sonlarından birini yaşadık uzun zamandır görüşmediğim arkadaşımla zaman geçirmek kitaplarımı bitirmek ,yenilerine başlamak ,yemek yapmak, birileri için güzel masalar döşemek,dedikodu yapmak :)) özlemiş olduğum keyiflermiş fark ettim ve dedim daha sık biraraya gelmek lazım ama mutlaka arayı açmamak lazım...

Sonra sert esen ılık rüzgarda dolaşmak,mağzalara girip çıkmak bişeylerin içine sığamamak,kızmak spora başlamak için and içmek ,eve gelmek tv'de eskilerden gelen müzik sesleri arasında Metin~Ali~Feyyaz üçlüsünü görerek çocukluk günler gitmek yine bi Kasım da olduğumuzu ve yeni yaşın çok yakında olduğunu hatırlamak ve yaşlanmaktan korkmakla '' her yaşın ayrı bir güzelliği var ''şarkısı arasında gidip gelmek...

Sonra ilk kez denenen sufle nin lezzetine bayılarak bi daha bi daha denemek (nasılsa spora gideceğim diyerek )ve ilk denemenin daha güzel olması üzre acemi şansının varlığına inanmak pazara dair yaşanan gel git lerden bir kaçı oldu sadece...

Sıcak Sufle
~~ 75 gr margarin
~~ 120 gr bitter çikolata
~~ 3,5 yk şeker
~~ 2,5 yk un
~~ 2 yumurta
~~ 1 fiske tuz
~~ Pudra şekeri

Çikolata ve margarini benmari usulü eritirken,diğer tüm malzemeleri iyice çırparak eriyen karışıma ekledim . Sufle kaplarının içini yağlayarak pudra şekeri serptim ve buzdolabında bir süre beklettim. Sonrasında karışımı kaplara paylaştırarak önceden ısıttığım 200 derecelik fırında 10 dk pişirdim.Fırının çağrısı üzerine gittiğimde çikolatalar ortadan lav gibi akar durumda harika bi görünmdelerdi.Üzerine pudra şekeri serpip krema ile süsledikten sonra sıcak servis yaptım.Ve dedim ki ben bunu hep yaparım:))

Benim sufle için kullandığım kaplar 10 cm lik , ilk gün bu malzemeleri 3 kaba paylaştırdım çok geldi sonra 4 kaba paylaştırdım ideal oldu ama orjinali nedir bilmememe rağmen tahminen sufle kabının daha minik olması gerektiği fikrine vardım ve yeni kaplar için araştırmalara başladım hala denemeyen kalmışsa sanmıyorum ama deneyin mutlaka çok pratik hele çikolata severler mutlaka...

Yine bu aralar var olan sadece kitap okuma isteğim var gücüyle devam etmekte yeni kitaplarım oldu fuar'dan aldıktan sonra çok mutlu olduğum bi an önce okumak paylaşmak istediğim ve uzun zamandır merak ettiğim... Yüzyılın Aşkları na başladım bile ... Merakla okumak istediklerim var içinde bi kısmını bildiğim bi kısmını da merak ettiğim... Adnan Menderes'in uğruna pek çok tabular yıktığı aşkına karşı bile ne kadar duyarsız kelimesi bile çok hafif kalıyor ama öyle olduğunu görmek bir kez daha şaşırtmadı beni ,Oğlu Yüksel Menderes in İpek Kramer le yaşadığı aşksa pek çok iniş çıkış sonunda da yok oluşa varacak kadar hüzünlü ve dramatik...

Okudukça ilginç gördüklerimi paylaşmak ,okuyan birilerinin var olduğunu bilmek son derece keyif verici...

Son olarak bu kadar okumayı bana sevdiren okumayı ,yazmayı ve daha pek çoklarını sayesinde öğrendiğim mutlaka bi yerlerde beni duyuyor ve görüyor olduğuna emin olduğum ilkokul öğretmenim ve tüm öğretmenlerin ve de kendimin öğretmenler gününü kutlarım efenim :)))

d.n..... Şöyle bi yazdıklarımı okudumda ne kadar daldan dala atlamışım , tam anlamıyla ordan burdan olmuş affola :)))

Kasım 18, 2008

İçiniz acıyorsa...


Son günlerde çocuklara yönelik her türlü istismarı okuyup içiniz acıyorsa, bu duruma seyirci kalamıyorsanız ;
http://kampanya.annecocuk.com/ sitesine girip alttaki kısacık formu doldurun ve gönderin. Yazılı olan metinle beraber adınız, mail adresiniz ve yaşadığınız yer TBMM Başkanlığı ve Çocuk ve Aileden Sorumlu Devlet Bakanlığına gönderilecek.
Benimle beraber 1817 idi sayı en son, bakalım kaça ulaşacak...

Kasım 17, 2008

Günler Geçerken...

Selamm...
Yeni bir haftanın ilk gününü bitirdik bile,sonbaharın son ayını yarıladıkk artık kış gelsin kar yağsın diye bekler bile olduk...
Günler öyle çabuk geçiyor ki yakalamak yetişmek imkansız hafta sonu da aynen böyle bi çırpıda geçti... Gündüz evde kitap ,kahve ,müzik keyfiyle akşamlarsa dost sohbetleri ve sinema keyfiyle mi desem komedisiyle mi bilemedim :))

Eveeet gitsek mi gitmesek mi şeklinde karar verme sıkıntısı yaşasakta yok gidelim görelim de yorumlayalım diyerek sonunda izledik Mustafa'yı...

Üzerine çok şey yazıldı söylendi fazla bişey söylemek istemiyorum yalnız eleştirilerin de pek çoğuna da katılıyorum , kesinlikle Atatürk 'ü tabu olarak görmek gibi bi niyetim de yok ama filmde tabuların yıkılması gibi bişey de zaten söz konusu değil... Yine de bi kaç kelam etmesem rahat edemicem gibi geliyor...

~~ Detaylara fazla takılmayan benim için fazla detay noktalara değinilmiş, daha önce söylenmemiş şeyleri söylemek amacıyla fazla melankoliye girilmiş kıyıda köşede kalmış ufak anektotlardan bahsedilmiş ...
~~ Can Dündar için fazla acemice bi belgesel olmuş ...
~~ İngilizlerin bi deyimiyle '' Eksik bilgi vererek yalan söylenmiş ''...

Dünyaya Atatürk'ü tanıtmak maksadıyla yola çıkan bi belgesel çok daha başarılı olmalıydı,olmamışşş NOKTA NOKTA NOKTA

Uçurtma Avcısını okudum; Afgan halkının neler çektiğini oralarda kadın olmanın ,çocuk olmanın insan olmanın, ne zor olduğunu görerek hüzünlendim , şükrettim ama o duruma gelebilmekten ürktüm hem de çoook...

Nihayet Eylül' ü bitirdim ama itiraf ediyorum son 40 sayfasını atlaya atlaya okudum ne zorladı beni o kısacık kitap,Boleyn Kızı'na başladım 300 sayfasını devirdim bile... Kitap fuarına gidemedim bu yıl biraz sönükmüş üzüldüm yarın diye söz kestim...

Görüşmek üzre dolu dolu günlerde,okunan ,gezilen ,yenilen , içilen , izlenen kısaca yaşanan...

Kasım 11, 2008

2 Kitap , 1 Film ve Yedi Göller...

Hafta sonu okunmayan 2 kitap ,görülmeyen bir film ve gezilmeyen Yedigöller gezildi ve hepsinden de inanılmaz keyif alındı.Fotoğrafların hepsi Yedigöller' den bunlar benim makinemden çıkan sadece bir kaç tanesi ama kesinlikle görülmeli ,adım adım gezilmeli derim ben...
Cumartesi sabah 8 buçuk gibi kalkılıp kahvaltı yapılıp her ihtimale karşı denilerek mangal yanımıza alınıp yollar düşüldü.2 saat 20 dakika sonra harika manzaralar eşliğinde Yedigöller'e ulaşıldı.Kayadan oyulma bir tünel vardı görüntüsü çok enteresandı durup fotoğraflayamadım aklım onda kaldı onun için bi daha gidicem desem :))
Yedigöller'in girişinde pırıl pırıl bi hava ve Seringöl karşıladı bizi üzeri yapraklarla kaplı yaprakların renklerini söylememe gerek yok sanırım sarının kahvenin turuncunun her tonu mevcut.Sonra Büyükgöl yanıbaşında Deringöl derken her birinde manzara bambaşka büyüledi bizi.Sabırsız bizz eee dedik diğer göller nerde baktık Yedigöller krokisine hımmm yukardaymış sabırsazlanarak arabayla çıktık yukarıya ama yürüyerekte çıkılabilir hatta çıkarken şelale ve gülen kayalar da görülebilir.
Önce Kurugöl 'le karşılaştık kupkuru yeşermiş adeta sonra süzülerek Nazlıgöl karşıladı bizi nasıl güzel büyüleyici serildik hemen piknik masalarından birine iii ki dedik hazırlıklı gelmişiz temiz hava nasıl acıktırdı bizi önden sıcak çikolatalarımızı içtik sonrasında mangal keyfi yaptık,çok hoş yerler hazırlanmış mangal yapabilmek için sadece ızgara götürmek yeterli....
Sonra düştük yine gölleri dolaşmak için yollara Nazlıgölün etrafından dolaşarak ykarı çıkınca İncegöl'le karşılaştık o nasıl bi muhteşem görüntü adeta kartpostal, her tarafta fotoğraf çekenler bol miktarda... tabii ne yanı çekeceğini şaşırıyor insan, en çok İncegöl ü sevdik dolaştık yaprakların üzerine uzandık,bi sonraki sefere mutlaka kalmaya gelicez dedik,ardında Sazlıgöl gizlenmişti onu keşfettik...
''Uzuuuun Uzuuun yıllar önce ormanın deinliklerinde mavi küçük yaratıkların yaşadığı gizli bir köy vardı.Onlar kendilerine şirinler derlerdi ve çok iyiydiler.Sonra korkunç büyücü gargamel vardı,o kötüydü.Eğerr bir gün ormana yolunuz düşerse etrafı dikkatlice dinleyin.Belki Gargamelin çığlıklarını duyarsınız ve iyi bir çocuk olursanız belki de şirinleri bile görebilirsiniz'' sesleri yankılandı kulaklarımızda şirinler varsa eğer kesin burda yaşıyolardır diye her köşede onları aradık ama ya biz büyümüştük ya da yeterince iyi diildik rastlayamadık :(((

Şirinlerden umudumuzu kesince ormanın derinliklerinden gelen ''Baltalar elimizde uzun ip belimizde biz gideriz ormana hey ormana... '' seslerini takip ederek (ki gerçekten duyduk bu sesleri ) Yedi Cüceler' i Pamuk Prensesi aradık ama onları da Prens almış götürmüş çok mutlu yaşıyolarmış diye duyduk,göremedik :))
Her köşeyi dolaştık Pisagor ağacını gördük Gülen Kayaları aradık şelaleye tırmandık son derece keyifli bir gün geçirdik yine ama yine hem de daha uzun süreli tekrar gelmek üzere sözleşerek keyif içinde yola koyulduk :))

Cumartesi gece Destinayı bitirdim 2024 yılı İstanbul depremi olmuş ve Türkiye parçalanmış ve tüm Türkler dünyanın farklı ülkelerine dağılarak asimile olmuşlar,düşüncesi bile çok korkunç geldi... Pazar Son Ada okundu bir anda insanların olayların nasıl değişebildiği düşüncesi korkunç ... 40 ailenin herşeyden uzak huzur içinde yaşadığı bir ada kendine emekli diyen eski bir başkanın Ada ya yerleşmesi ile başta martılar olmak üzere tüm ada canlılarının hayatlarının bir anda değişmesi düşündürücü ...
Pazartesi akşam Isız Adam ı izledik uzun zamandır izlediğim en hüzünlü aşk ...
Üfürürkten Prenses çok güzel yazmış : Eğer canınızı yakmak istiyorsanız,kaybettiklerine yanmak veya kaybetmedikleriniz kıymetini anlamak istiyorsanız,hayat filmlerdeki gibi herzaman "mutlu son" ile bitmediğini idrak etmek istiyorsanız.. bu filme gidin..bizden birşey olmaz diye düşündüğünüz türk sinemasına saygı duyun.. bizim seslerimizle,bizim renklerimizle "aşkı" yaşayın.. Çağan Irmak'ın filmin sonunda " bize armağan ettiğini" söylediği bu filmi izleyin..Ve mutlaka ''Bana Yalan Söylediler ''i dinleyin...

Kasım 10, 2008

Atatürk ' ün Ardından !!!

Sene 1938... 10 Kasım...

İstanbul Üniversitesinde 9'u 5 geçe meşum haber duyulmuş...Bir Alman profesör var,hukuk fakültesinde... O da duymuş, şaşkın...
Derse girsin mi girmesin mi bir türlü karar veremiyor.O sırada aklına rektöre müracaat etmek geliyor.Hemen rektörün odasına gidiyor ve aralarında şu konuşmalar geçiyor:
~~'' Efendim mütereddidim . Acaba ne yapsam ?' '
~~'' Siz de böyle büyük bir adam ölünce ne yaparlarsa onu yapın. ''
İşte o zaman Alman profesör kollarını iki yana sarkıtarak: '' Biz de böyle büyük bir adam doğmadı ki ölsün '' der!!!
Dünya aramızdan ayrılışının 70. yılında dahi Atatürk'ün gelmiş geçmiş en büyük lider olduğunun farkında, bizdeki aklı evvellerse yok yalnızmış , yok rakı içermiş aymazlığı içinde,utanç duyuyorum ...
İnanç ve kararlılıkla aydınlattığın yolda fikirlerin ardındayız...

Kasım 08, 2008

La la la lallal la lalalalaaa....

Muhteşemdi gözlerimi kapadığımda hala o görüntülerle ve renklerle karşılaşıyorum ve huzur doluyorum...

Büyük , Derin , Serin , Nazlı , Sazlı , İnce ve Kuru Göllerin isimleri,hepsinin manzarası bambaşka ama hepsi kartpostal gibi...

Birbirinden muhteşem 335 fotoğraf var elemek ,eklemek,yazmak gerek ama önce dinlenmek :))

d.n..... Fotoğrafları daha büyük boyutta eklemenin mutlak bi yolu vardır kesinlikle vardır da benim öğrenmem lazım di mi ?? Eveeet yardım istiyorum çünkü fotoğraflar büyük boyken çok daha muhteşemler....

Kasım 07, 2008

Yedik,İçtik,Yedik,İçtik !!!

Gizli kaçamak çekilen köşede bekleyen fotoğraflar tadlarını özlediğimi fark ettiğim anda gün yüzüne çıktılar.... Yaaa kesinlikle bi restoranda otururken gelen lezzetlerin fotoğrafını çekmek çook zor geliyo ,ben yüzümü karartıp çekmeye kalkışıyorum ki sevgilim uyarmaya başlıyo yapmaa diye kötü kötü bakıyoo bunlar o arada fotoğraf çekermiş numarası yapıp çekilenler :))
Yukarıdaki lezzetler Ürgüp te yenilenler meşhur testi kebabı ilk Göreme de yedik bu şekilde geldi ve biz testiti kırdık ve içinden yedik bazı restoranlarda ise çalışanlar getirip yanınızda kırıyorlar ve bi tabağa koyup servis ediyolar ama bize kırmak çok zevkli geldi :))
Kırmızıların ne olduklarını bilmiyorum buruk bi tadı var....
Diğer kare Ehli Keyf kebabı restoranın adı da Ehli Keyf ;bonfilenin üzerini rendelenmiş kızarmış patatesle kaplamışlar üzerinede sarımsaklı yoğurt ve sos döküp buharlanmış brokoli ve karnabaharla sunmuşlardı çok lezzetli ve doyurucuydu ,restoranda kesinlikle çok şık ve de sunumları muhteşemdi ne istedikse şölen gibi geldi...

Trabzon'dann sadece bu kareleri buldum oysa ki neler yedik neler...Uzungölde saçda alabalık kuşbaşı doğranmış ve tereyağında kavrulmuş yanına pilav ve cipsle servis geldi süperdi alabalıkla pek aram olmamasına rağmen bayıldım yalnız biraz ağırdı yağ daha az olsa muhteşemm,mıhlama, kuymak tereyağında sahanda yumurta ilk aklıma gelenler...
Dağın içine oyulmuş 35 m lik asansörle çıkılabilen restoranda balık çorbası ,mezgit buğulama ve saç kavurma yedik ki hepsi çok lezzetliydi üstüne de yıllardır ağzına sütlaç sürmeyen ben bile gelen sütlaca tadına bakimm diye bir kaşık aldıktan sonra o kasenin dibi nasıl göründü fark etmedim bile öyle lezzetliydi ki kesin vardı bi püf noktası,öğrenmek gerek...

Sinop'taa bunlar fotoğraflayabildiklerim ama asıl fotoğrafını çekemeden bitirdiklerimiz var ki ara ara aklımıza vurur ahh Sinopta olup midye tava ,midye dolma yesek der dururuz bunca yerde midye tava yemişimdir ama Sinoptaki lezzete hiç birinde rastlamamışım ...
Burç kafede kesinlikle gece yıldızların altında oturup müzik dinleyip biranızı yudumlayın,Cevizli mantının tadına kesinlikle bakın ,balığın her türünü bulabileceğiniz limandaki restoranlarda kesinlikle yeyin,için,ara sokaklarda hamsi kuşu yeyin ,yolunuz Gerze ye düşerse Lila kafenin tostunun tadına bakın :)))
Aklıma vuran lezzetler yenilerinde görüşmek üzere ,dolu dolu yaşanan hafta sonları diliyorum...

Kasım 04, 2008

İstiyorummm....



Duvara monte edilebilecek kitaplık rafı ararken rastladım kendilerine,muhteşemler di mi??? Kesinlikle bi matematikçinin evine yakışabilecek en güzel zamazingo....
Bunu yapabilecek bi marangoz bulunur mu???? Ya da farklı fikirleri olan...

Mantar Topladıkk!!!

Son günler çok çabuk ve çok telaşlı geçti .Bayram kutlamaları ,ardından müfettiş telaşesi sonra mantar avcılığı sonrasında da Fen Bilgisi ve Matematik öğretmenlerine proje yarışması hakkında kısa bi sunuyla günleri geçirdik... Şimdiyse yazılılar başladı ve bir hızla soru hazırlama yazılıları okuma derken hiç bişeye vakit kalmadı bu ara bilgisayarın bize yaptığı tuhaflaşma oyunları da ayrı bi sorun...
Hafta sonu mantar avcılığı yaptık benim ilk mantar toplama maceram çooook bereketli geçti öyle çok bulduk ki buzdolabı mantarla kaplandı :)) Bu kış sadece kanlıca mantarı yicezz ...

Safranbolu da Kent Ormanının üst taraflarına doğru orman içinde kısa bi tırmanmadan sonra mantar bölgesine ulaştık Sonbaharın ormanda bıraktığı izler muhteşem Yedigöller Yedigöller diye sayıklamaya başladım o görüntülerden sonra...


Çoook zevkliymiş mantar toplamak bunu keşfettim ,İlk başlarda hiç umudum yoktu ama ilk mantar bize göz kırptıktan sonra ve yanında da bi sürü arkadaşını fark edince keyif başladı...

Bu kırmızı yaprakların altına gizlenmişler yaprak numarası yapıyorlardı adeta bi tanesini görünce o ağaçlığın etrafında pek çoğuna rastlamak içten bile diiil...

Şu aralar tam zamanı havalar da iyi giderken kaçırmayın bu keyfi.... Yağmur yağması ardından güneş açması mantarların oluşması için en mükemel ortamı oluşturuyormuş herkes ormandan elinde sepetlerle dönüyordu ki bu bir kaç haftadır böyleymiş...

Kanlıca mantarının bilimsel adı “Lactarius salmonicolor”dır. Farklı bölgelerde “Melki Mantarı” olarak da adlandırılır. Yenilebilir bir mantar türü olup oldukça lezzetli bir tadı vardır. Rengi turuncudur; açık sarıdan erik sarısına kadar değişir, kırmızı turuncu arası tonlarda ve daha çok bakırın oksitlenmiş hâlinin rengindedir. Izgarası yapıldığında ciğer ve böbrek tadındadır. Yahnisi yapıldığında ise et tadını verir. Yalnız, aynı görüntüleri taşıyan bir benzeri vardır ki çok zehirlidir. Bu iki çeşidi birbirinden ayıran özellik, gerçek kanlıcadaki mayhoş kokudur. Ayrıca diğerinin alt yüzeyi beyazdır. Gerçek kanlıcanın altı, üstü, içi genelde kırmızıya yakın tonlardadır. Genel görünüşle turuncu ve sarıdan ibaret halkalıdır, kenarda 1 milimetre genişlikte halka halinde açık parlak sarıdır ve belirgindir. Genel görünüşle turuncu ve sarıdan ibaret halkalıdır. Yeşil renkleme yoktur. Mantar gençken ortası hafifçe çukurdur, kenarı içeri kıvrıktır, büyüdükçe ortası daha da çukurlaşarak hemen hemen huni şekline döner.
Yenmesinden ziyade doğanın serin ortamında toplanmasının ayrı bir zevk unsuru olduğu kanlıca mantarının şapka büyüklüğü 5-15 cm kadardır. Sapı, 3-6,5 cm boyunda 0,8-2,5 cm kalınlığında, silindir şeklindedir. Renk bakımından portakal sarısı, dip kısmında kırmızımtırak sarı beyaz, yukarı kısmında şarap kırmızımsı turuncudur. Sapın etli kısmı kırmızı-pembedir ve koparıldığında turuncu renkte bir sıvı çıkarır. Gençken içi dolguludur, daha sonra şapkaya kadar olan alt kısımda boşlukludur. Etli kısmı kırmızımtırak sarı beyaz renkli, meyve kokulu ve yumuşak, sünger gibidir. Spor izi parlak kırmızımtırak sarı, tunç rengindedir. Yalnız, aynı görüntüleri taşıyan bir benzeri vardır ki çok zehirlidir. Bu iki çeşidi birbirinden ayıran özellik, gerçek kanlıcadaki mayhoş kokudur. Ayrıca diğerinin alt yüzeyi beyazdır. Gerçek kanlıcanın altı, üstü, içi genelde kırmızıya yakın tonlardadır.
Kanlıca mantarı, çam meşçerelerinde ve çam ormanı açıklıklarında, çayırlıklarda, Avrupa'da yapraklı ağaç ormanlarında, ilkbahar ve sonbaharda yağmurlardan sonra görülür.

Ekim 29, 2008

Maviii...

Mavi, yeme içgüdüsünü azaltan bir renkmiş . O yüzden bu fast-food zincirleri içeride mavi hiçbir şey kullanmazlarmış. Tüm diyet ürünlerinin de mavi yazı ve logo kullanmaları bundan sebepmiş. Süt ve süt ürünleri ise sağlıklı şişmanlatıcı olmadıklarını anlatmak için maviyi ve yeşili tercih ederlermiş.

Şimdi bu manzaranın altında bu yazı ne alaka di mi ?? Yok yok karıştırmadım sınıflarımızın renklerini seçmemiz istendiğinden beri renklerin dilini araştırmak aklımdaydı az önce baktım ve bu yazıları gördüm ordan da bugün Amasra da nefiss balığını yerken manzaranın da keyfine vardığımız ( üstteki manzara diil yalnış anlaşılmasın ) Mavi Yeşil restorantı düşündüm yahuu böyle ise insan orda bişey yemek istemez ki die düşünürken bizim nasıl götürdüğümüz aklıma geldi hıııı dedim adında var mekanda renkler yok :))
Eveet var mıdır bu renklerin dilini bilen ?? Ben açıklı koyulu lila tercih ettim onunla ilgili nette bilgi sahibi olamadım.Ama maviymiş rahatlatıcı etkisi olan hatta Amerika'da bir ilkokulun duvarlarını beyaz ve portakal renginden, maviye çevirmişler, çocukların notlarının yükseldiğini ve yaramazlıklarının azaldığını tespit etmişler, bizimkiler koridorda ele avuca sığmaz olduklarından sebep oraları mavi mi yapsak var mıdır bunun uzmanı ??

d.n...:)) Resimdeki oltanın ucuna her gün 3-4 kalkan takılırmış o oltanın diğer ucunda olmak istedim ...

Cumhuriyetimiz kutlu olsun...


29 Ekim 1923’de Mustafa Kemal Atatürk Halk Fırkası Grubu’nda bir konuşma yapar ve bu konuşmanın arkasından İsmet Paşa değişiklik tasarısını okur. Parti grubunda kabul edilen tasarı akşam Meclis tarafından saat 20.30’da birçok mebusun “Yaşasın Cumhuriyet” sesleri arasında kabul edilir. Cumhurbaşkanlığına da saat 2O.45’te Mustafa Kemal Atatürk seçilir.

Cumhuriyet Türkiye’sinin ilk hükümetini kurmak üzere İsmet Paşa’ya görev verilir, Meclis Başkanlığı’na da Fethi Bey seçilir.

Cumhuriyet’in ilanı Türk milleti tarafından büyük bir sevinçle karşılanmış, birkaç küçük gazete ve bazı kimseler bu sevince katılmaktan çekinmişlerdir. Şimdilerde etrafımızda bolca gördüklerimizin dedeleridir muhtemelen . Cumhuriyet’in ilanı Mustafa Kemal Atatürk’ün sabırlı bir şekilde sürdürdüğü bir mücadele ve kararlılık sonucunda gerçekleşmiş, Türk milleti demokratik devlet yönünde atılan bu adımı desteklemiştir.

“Cumhuriyet’in ilanının 85.Yılında Atatürk’ün 4 Aralık 1923 te Tercüman-ı Hakikat başyazarına verdiği demeçte söylediği “ Cumhuriyetimiz öyle zannolunduğu gibi zayıf değildir. Cumhuriyet bedava da kazanılmış değildir. Bunu istihsal için mebzulen kan döktük. Her tarafta kırmızı kanımızı akıttık. İcabında müessesatımızı müdafaa için lazım olanı yapmaya amadeyiz...”
Sözlerini, Cumhuriyete verdiği önemi ortaya koyması açısından çok iyi anlamalı ve demokratik, çağdaş milli, laik yolda Türkiye’nin onun hedef gösterdiği şekilde gelişmesini sağlamak en büyük hedefimiz olmalıdır....
Yaşasın Cumhuriyet...

Ekim 27, 2008

Okuyorummm...

Son siparişlerimin keyfin ortasına denk geldi incelemeye alınmaları ... Son zamanlarda kitap siparişlerim artmaya başladı hep 1-2 kitap alırdım bu aralar kurtluktan mı yoksa kendimi kaybetmekten mi bilmiyorum pek çok kitap var aklımda olan okunmayı bekleyen eski siparişlerimden de hala okunmamışlar dururken bunlara merak sardım...Elimde bi kitap dururken başka bi kitabı görüp meraklanıp okumaya başlayabiliyorum şu an hali hazırda okuduğum 2 kitap varken bu sayı her an 3 e 5 e çıkabilir :))

~~ Boleyn kızı yazdan beri aklımda Kraliçe nin Soytarısı nı Boleyn Kızı nın devamı olduğunu bilmeme rağmen daha önce okumuştum ama önceliği buna vermicem ,en sona saklayıp keyfini çıkarmak lazım tarih entrika ne ararsan var ...

~~ Destina ; '' Bu romanda yazılı herşey doğru, hiç bir şey gerçek değildir '' sizcede ilginç değil mi??

~~ Adı Aylin ve Başucumda Müzik daha önce okuduğum çok etkilendiğim ,tekrar okumak , kitaplığımda görmek ,arada elime almak, sayfalarında gezinmek istediğim kitaplardan ...

~~ Uçurtma Avcısı ve Son Ada meraktayım bi an önce okumak istiyorum...

Hımmm tabi bide Ezginin Günlüğü ' nden '' Dargın mıyız '', takıldık bu aralar çok keyifli hele sabah mahmurluğuna birebir ...

Oyuna devammm !!!

Hem ordayım hem burda http://www.ultrareach.com/ sayesinde resim de yüklüyorum yorumları da yönetebiliyorum biraz ağır işlese de hepsini yapabiliyoruz bunlardan haberdar olmayanlar da yavaş yavaş olucak bloglar orda ya da burda bi şekilde yazılacak ama bu gerçeği değiştiriyor mu tabiii ki hayır...
Nasıl bi ülkede yaşadığımız şamar gibi yüzümüze bi kere daha çarptı yok efenimmm Digitürk maç yayınları yapan bloglar varmışşşş hadi canım eeeee biz de mi yaptık yooo biz niye okunamıyoruz niye olsun aciz bi ülkedeyiz de o yüzden her şeye alıştık alıştırılıyoruz uygar bi toplumda böyle bi rezalet olmaz olamaz...
Sesimizi duyuralım bi şekilde yapalım bunu imza kampanyalarına katılalım,sansüre hayırrr diyelimmm...
http://www.bloghareketgunu.com/imza/bloguma-dokunma/index.php

http://blogspotacilsin.wordpress.com/

Meyve salatası sinirlere iyi gelir :))))

Dilediğiniz tüm meyveleri istediğimiz gibi kaselere yerleştirip üzerlerine de çilekli jöleyi tarifindeki gibi pişirip sıcakken döküyoruz ve 2 saat jölenin donmasını bekleyip servis yapıyoruz hem şık hem de sunum kolaylığı sağlıyor ,meyve yıka getir tabaklara servis et derdi yokkk ,üzerine bir de ooooo harika sesleri daha ne olsun :))

Bu görüntüye kivi , çilek ve kivili jöle de çok yakışır eminim ki farklı meyve salatalarında ve sansürsüz günlerde buluşmak üzere...

Ekim 26, 2008

Deneme yayını...

Ses 1-2 , Sesim geliyorrr muuuu??? Ben daha yeni Blogspot a alışmışken şimdi bir de Wordpresss e alışmaya çalışıyorum zaten resimlerimde geçmedi bi sürü işlem gerekmiş sanırım oy oy oy ,sevmedim ben burayı,alışır mıyım bilmeeem…

Evet bu yazı wordpress de yayınlandı,herşeye inat burda da yazmaya devam etmek istiyorum,fakat ne yorumları yönetebiliyor ne de resim ekliyebiliyorum...

Yeni adresim hiç benim bloğummuş gibi gelmese de; http://elifcee.wordpress.com

henüz yeni taşındı tadilat vs işleri hala sürmekte,işlemler tamamlandıkça daha bi benim bloğum olmaya başlar umarım...

Ekim 24, 2008

Blogspot kapanmışşş...

Yok artık diyorum başkada bişey diyemiyorum ,fıkra gibi bişey bu ee noldu kapattık bitti...

Bi dönemin milli eğitim bakanının ''bu okullar olmasa ben milli eğitim i ne güzel yönetirdim'' demesi gibi bişey...

Kötü haberi tlf nuyla çok mutlu olduğum Perili Köşk den aldım,çok daha güzel bi yazı olmalıydı bu tabii ama akıbeti belli olmayan bloğa maalesef ....

Umutsuzluğumu kaybetmek istemiyorum yok bu kadar da olamaz diyorum ...

Yasaklı zihniyetin bi rezaleti daha işte,bakalım daha ne rezillikler görücez...

d.n...Bloğuma vtunnel den ulaşabiliyorum , trajikomik bi durum...

Adım Sonbahar...

~~
nasıl iş bu
her yanına çiçek yağmış
erik ağacının
ışık içinde yüzüyor
neresinden baksan
gözlerin kamaşır
~~
oysa ben akşam olmuşum
yapraklarım dökülüyor
usul usul
adım sonbahar
~~
ATTİLA İLHAN

~~ Özledimmm daha şimdiden!!! Baharı ama en çokda yazı...

Ekim 22, 2008

Dalya @ Kafir !!!

Bloğumun Dalya deyişi tatilde okuduğum ve uzun zamandır yazmak istediğim Kafir e denk geldi...Etkileyici bi roman otobiyografi okumayı özellikle severim ama Ayaan Hırsi Magan ın hayat hikayesi son derece düşündürücü ....

Ayaan Hırsi Somalili çocukluğu büyükannesinin hikayeleri eşliğinde doğduğu ülkenin yanısıra Kenya, Sudi Arabistan ve Etiyopya gibi ülkelerde çoğunlukla babasının Somali hükümetiyle çatışması yüzünden kaçak olarak geçiyor.Annesi ,babası onlardan ayrı olduğu sonrasında da başkasıyla yaşadığı için sürekli bunalımda ve bunun acısını da çocuklarını sıkca döverek çıkarıyor,büyükannesi tarafından babasının ve annesinin istememelerine rağmen gizlice kızkardeşiyle birlikte ilkel şartlarda sünnet ettiriliyor,Kuran hocası tarafından dine dair sorulaı olduğu için dövüleek kafası parçalanmış tüm bunlara rağmen yaşamaktan vazgeçmemiş ve sorularından asla bıkmamıştır...

Ailesinden gizli evlenmiş fakat hata yaptığının çabuk farkına varmış babası tarafından hiç istemediği biiyle evlendirilince ülkede o dönemde olan iç savaşında etkisiyle kocasının yanına ABD ye gitmek bahanesiyle önce Almanya ya ordan da izini tüm ailesine kaybettirmek için Hollanda ya mülteci olarak sığınmıştır.Zoru başarmış Hollanda vatandaşlığına kabul edilmiş pek çok dil öğrenmiş yapamazsın diyenlere rağmen siyaset bilimi okumuş ve parlementer olmuştur..

Somali,Sudi Arabistan ve Kenya da yaşadığı dönemlerde namaz kılan ,saçını örten ve ailesine itaatkar olan Ayaan Hırsi Hollanda da eşitliği kadın ve insan haklarını görünce dinini sorgulamaya başlıyor.Yaşadıkları kendi kabilesinde kadınların eve hapsedilmeleri, erkeklerin hep bi adım gerisinde olmaları ,kendi haklarında bile karar verme yetkisine sahip olmamaları,dövülmeleri,sünnet edilmeleri ve tüm bunların İslam kuralları olarak yansıtılması,Kuran ı açıp okuduğunda bunları orda da gördüğünü düşünmesi üzerine dinden soğuyor. Batıya sığınmış müslüman kadınların haklarını savunan ,İslam dininde reform yapılmasında ısrarcı olan bir Özgürlük savaşçısına dönüşüyor.Tüm değerlerine karşı gelip Ateist olduğunu önce kendine sonrada bi toplantı esnasında herkese itiraf ediyor.Kendini Allahın kılcı olarak görenler tarafından bir numaralı hedef haline getirilip ,tehdit ediliyor...

Hirsi Ali'yi spotlar altına sokansa, söz konusu tezlerine tepki sonucunda yaşanan vahim bir olay: Hollandalı film yönetmeni Theo van Gogh'un öldürülmesi. Van Gogh, senaryosunu Hirsi Ali'nin yazdığı "Submission" (Boyun Eğme) adlı kısa filmde İslam'a hareket ettiği gerekçesiyle, Kasım 2004'te Amsterdam'da kanlı bir saldırıyla öldürülüyor, cinayeti işleyen Muhammed Bouyeri adlı İslamcı militan, bir sonraki hedefin Hirsi Ali olduğunu belirten bir de not bırakıyor. Somalili genç kadın o zamandan bu yana polis korumasında yaşıyor ...

Bunca olumsuzluğa rağmen Ayaan Hırsi Magan ( Hollanda vatandaşlığına başvururken Ali soyadını alıyor ve bu yalanda Hollanda milletvekilliği sırasında vatandaşlıktan çıkarılmasına sebep oluyor) ın yaşama azmi ve önüne çıkan zorluklarla başa çıkabilmesi müthişş.Bu mücadeleyi gösterebilecek kadar güçlü ve kararlı olmak herkesin üstesinden gelebileceği bişey diil .Kafir, Hırsi Ali nin inançlarının geçirdiği evrimin,demir gibi sağlam iradesinin ve din adına yapılan haksızlıklarla mücadelesinin öyküsüdür...

Ekim 21, 2008

Peynir ve mantarlı kanepeler...

Yine bir pazar keyfine arkadaşlık eden kanepeler...
Mantar hafif yağda sotelenerek peynir ,maydanoz, tuz ve karabiberle harmanlanarak 2 ye bölünmüş hamburger ekmeklerinin üzerine sürülür üzerine kaşar peyniri ve biber konularak fırında üzeri kızarana kadar pişirilir, aslında kaşar peyniri ve biber ikilisine domatesde çok güzel eşlik edebilir ama sanırım kendileri el altında diildir...Kanepeler çay, zeytin, peynir eşliğinde gazete ve pazar keyfine ortak olur...
Bu köşeyi okuyun mutlaka bugün ve her gün...

Ekim 19, 2008

Uluslararası Arkadaşlık Ödülü / Friendship Around The World Award

Sevgili Nazo dan amacı dünya çapında arkadaşlarımız olan bloggerları tanıtmak olan bir ödül aldım ,çokkk sevindim N@zo cumm tşk ler,kendimi bugünlerin gündeminde olan Altın Portakal almış gibi hissettim bi an ,o havaya soktum kendimi yollarıma kırmızı halılar ister oldum :))
Şimdiii, ödül sürekli alıcı tarafından devrediliyor ve her alan kişi kendine gönderenden 1 fazla kişiye yolluyor kural bu. Bir de benim ödül vereceğim arkadaşlarım, N@zo nun kilerden farklı olmalı ki sürekli aynı kişilere ödül ulaşmasın daha çok blogger tanıtılsın .
Gerçekten öyle çok blog var ki her gün bi başkasını fark ediyorum bu sayede hiç fark etmediğimiz okumaktan keyif alacağımız pek çok bloğu keşfedebiliriz...Aslında kurallara uyup Nazo dan bi fazla kişiye göndermek istedim ama çook kişiye göndermişşşş ,ben de kuralları pek takmıyorum haliyle .Bakalım ödül göndermeye başlıyorum önceliği Nazo nun listesinde olmayan bloglara veriyorum . Acaba Hülya Avşar'ın da ödül alma sebebi daha önce ödül almışlığının olmaması mıdır :))

Ekim 16, 2008

Kibele @ Muffın Pizza...


Sizleri Kibeleyle tanıştırmak istiyorum efendimmm... Kendileri Yol Arkadaşım dizisinde varlığını göstermiş arkadaşımca çok sevdiğim hissedilip bana çook uzaklardan gelmiştir , bayılınmış bir de çok mutlu olunmuştur :)) Dizide zeytinyağına ben de ise liköre arkadaşlık etmektedir Kibele hanım, lakin bu arkadaşlığın pek yakında son bulması muhtemeldir....
Özellikle Romalı yazarlar kendi zamanlarında Kibele den hep söz etmişler haklı olarak,Dünya Edebiyatçılarının da en çok söz ettiği kadın yine Tanrıç Kibele olmuş.Zeus un annesiymiş kendileri.Üretkenliği dişiliği hayatı sürdüren doğurganlığı ve bereketi simgelediği için ona ana tanrıça Kibele yani ''Bereket tanrıçası '' denilmiş.Ve öyle de efsane kadın olmuş Kibele...Efsane odur ki; Tanrıça Kibele...

Kibele ye Tuzlu muffınlar eşlik etmekte Disal in sayfalarında kaşılaşmış işte demiştim uzun zamandır aradığım tarif bugün denedim çoook lezzetli oldular ben Muffın Pizza demeyi tercih ettim damağımda pizza lezzeti bıraktı zira...

Malzemeler :
~~ 4 adet sosis
~~ 20 adet yeşil zeytin (ben siyahla karışık kullandım çok yakıştı.)
~~ 2 adet yumurta
~~ 3 çorba kaşığı yoğurt
~~ Yarım çay bardağı sıvıyağ
~~ 1 su bardağı rendelenmiş kaşar peyniri
~~ Tuz, karabiber, pulbiber
~~ Aldığı kadar un
~~ 1 çay kaşığı kabartma tozu

Sosis ve zeytinleri mini mini doğruyoruz.Yumurtaları derin bir kapta yoğurtla birlikte çırpıp, rendelenmiş kaşar peynirini, doğranmış zeytin ve sosislerle birlikte karışıma ekleyip karıştırıyoruz.Son olarak un ve kabartma tozu ekleyip karışımı muffin kalıplarına dolduruyoruz.
Önceden ısıtılmış 180 derece fırında 30 dakika pembeleşene kadar pişirip,sıcak sıcak lüpletiyoruz :)))
Afiyetler olsuuun...

d.n.... Başlık çook komik oldu ,Kibele ve muffınlar Bereket Tanrısı olmasından sebep çok da alakasız sayılmaz sankim :))

Ekim 14, 2008

Paşabağ @ Çavuşin ...

İlk gece Göreme de cave tipi peri bacalarında kaldıktan sonra yeter bu kadar deyip diğer geceler için Ürgüp ün yolunu tutup kendimize meşhur taş konaklardan birinde yer ayarlayıp vakit kaybetmeden yollara düşüyoruz yine :)) Bu arada bayramın ilk günü kutlama tlf larını ederken Arzu Balkan a gözümüz ilişiyo oda tebrik tlf ları ve kızıyla meşgul barıştılar mı ne diye dedikodu yapıyorum sevgilimle ama o oralı diil :))
Rotamızı belirliyoruz Paşabağ,Çavuşin ve en çok merak ettiğim Zelve... Rehberimiz Sevgili zira kendinin pek çok kez gelmişliği var buralara :)) Yukardakiler ben kendimi her yeri adımlayıp gezip görüp fotoğraf çekmeye adamışken yanlarından geçtiğim beğenip fotoğraflarını çektiğim ama almayı akıl edemediğim nihalelerdir ,aklım kendilerinde kalmış bulunmaktadır :((
Paşabağ peribacalarının en yoğun olduğu aynı zamanda çok da güzel olduğu ve de oluşumlarına tanıklık edebileceğimiz bi yer çok sayıda ikili üçlü hallerde karşımıza çıkıyorlar...Peribacaları nın bazısı henüz oluşum halinde, bazısı oluşumunu tamamlamış, bazısı da olgunlaşıp bozulmaya başlamış. Paşabağı vadisinin ortasındaki üç başlı peribacası keşiş Simeon’un inziva hücresiymiş. Simeon aziz rütbesine ulaşmış ve çok saygı kazanmış. Çok gövdeli ve çok başlı olan bazı peribacalarının içlerine şapel ve oturma mekanları oyulmuştur. Üç başlı peribacalarının birinde Aziz Simeon adına yapılmış bir şapel ve inziva hücresi bulunmakta. Dar bir baca vasıtasıyla ulaşılabilen hücrenin girişini antitetik haçlar süslemekteymiş çıkabilmişliğim yok maalesef . İçinde ocak, oturma ve yatma mekanları ile ışık girmesini sağlayan pencere aralıkları mevcutmuş.
Çoook yıllar önce deveye binip gezmişliğim olduğundan deneyimlerimi sevgilimle paylaşıp gülerek yanından geçiyoruz kendilerinin...
Paşabağ daki kiliselerin girişi ve çıkışı ben her ne kadar anlam veremesem de zorlayabiliyor kimilerini aaa inemiyorum kaldım gibi bence şımarıklık yapanlar çokca etrafta ...
Çavuşin kilisesinden Peribacaları manzaraları...
Eveeeet buda benim çıkamammm diye şımarıklık yaptığım sevgilimin tıpır tıpır çıktığı bi de tepeden penceresinden poz verdiği mekan , keşişler bu mekanda inzivaya çekilirlermiş ben ki öyle çıkamamazlık yapmam ne derece zor olursa olsun ama burası cidden zorlu kayayı oyup çapraz şekilde basamak olarak kullanmak için delikler yapmışlar orayı tırmanmak lazım ki sevgilimin çokk zevkli hadi ama demelerine karşın benden umulmadık bi şekilde yoook ben çıkmicammm sesleri yükseldi ama aklım da kaldı ne yalan :)))
Sonraki durağımız Zelve ama o kadar çoook fotoğraf çektiğim adım adım gezdiğim öyle güzel öyle büyüleyici bi mekan ki sonra ve fazla detayla ,benim bu kapadokya gezi yazılarım bi sonraki tatile kadar tamamlanamayacak anlaşılan :))

~~ Musluğu çevirdim, sular akıyor
~~ Perdeyi araladım, güneş duruyor yerli yerinde
~~ Kapıyı açtım, savaş-mavaş çıkmamış hala
~~ Oh be dedim, her şey yolunda
~~ Telefon çaldı, sevgilim, beni unutmamış
~~ Bakkal gazete koymuş kapıya, çalan olmamış
~~ Hava lodosa dönmemiş, trafik açık hala
~~ Oh be dedim, her şey yolunda
Ezginin günlüğü... Güne bu şarkıyla başlamayı da çok seviyorum bu ara ,herşey yolunda ,herşey yolunda diyebileceğiniz günler diliyorum...

Ekim 13, 2008

Sevdimmm...

~~ Kısa süreli de olsa öğleci olmayı ,
~~ Sabah erkenden uyanıp kitap okumayı , kahvemi alıp pc nin başına oturup gezinmeyi , blog blog dolaşmayı ,
~~ Hızımı alamayıp biraz da dışarı çıkıp çarşı pazar dolaşmayı ,
~~ Kahve kokusunu, miss kokulu kahveyi koklaya koklaya yudumlayıp sevgilimle sohbet etmeyi...

Güveç yaptımmm ....


Avanos a giidilirde toprak güveç almadan dönülür mü ? Dönülmez pek tabiii,peki güveç dururken güveçte sebzeli kuzu yapmadan durulur mu?? Durulmaz pek tabiii :)))
Daha öncede güveç kabları almışlığım olmadı diil tek kişilikler hala beklemede çok kişilik olan ise maalesef yemek yapma şerefine erişemeden kırıldığından bu sefer azimle başladım bu işe ...


Malzemeler :
~ 1/2 kg kuzu kuşbaşı et
~ 2 şer tane kabak, patates ve havuç
~ 4-5 tane domates
~ 3 tane minik soğan
~ 7-8 tane mantar
~ 1 kaç diş sarımsak
~ Rendelenmiş kaşar peyniri
~ Tuz,pulbiber,kekik
Öncelikle yuvarlak doğranmış havuçlarla eti tencerede soteliyoruz bu sırada kabak, patates ,mantar ve domatesleri dilediğimiz boylarda doğrayıp karıştırıyoruz .Karışıma sotelenmiş et va havuçları ekleyip soğan ,sarımsak, tuz ve baharatları katıyoruz ve güveç kabımıza yerleştiriyoruz.Üzerine yağlı kağıt kapatıp aleminyum folyoyla sarıyoruz.Fırında 200 derecede 2 saat piştikten sonrar üzerine dilimlenmiş domates ve kaşar peyniri serpip kızarana kadar bekleyip fırından alarak servise başlıyoruz , hepsi buuuu...

Afiyetler olsun :)))

Ekim 12, 2008

Şipşak Pazar Kumrusu ...

Kumru son zamanlarda pazar kahvaltılarımızda tostun tahtına kuruldu :)) Bu sabahta tost yapmak için yola çıkmışken rota bi anda Kumru ya döndü .Son zamanlarda mide sıkıntısı çeken sevgilim bile onca hatırlatmama rağmen hayır diyemedi.Kumru da miss gibi çay ve sabah gazetesi eşliğinde midemizin yolunu tuttu ...

Sosis ve sucukları ince ve uzun uzun dilimleyip kısık ateşte soteliyoruz ,ekmeklerimizin içine yerleştirip üzerine kaşar serpip tost makinesinde ısıtıp ketçap ve mayonez döküp afiyetle öğütüyoruz :)

Ekim 11, 2008

Karlar altında ; Erciyes !!!

Bartın , Karabük , Bolu , Ankara , Kırıkkale , Kırşehir , Nevşehir , Kayseri , Niğde , Aksaray ... Eğer unuttuğum olmadıysa tüm bu şehirlerde var olduk sadece ve sadece 5 gün içinde :))
Bu muhteşem manzara da Derinkuyu ya giderken karşımıza çıktı bi anda tüm haşmetiyle göründü...
Aaaaa Erciyes dedi sevgilim muhteşem diyebildim anında durduk fotoğrafladık her yanı ,etrafa bakındık bi de gelincik tarlası vardı ,görüntü harikaydı düşleyin ...
Ne olduğunu bilmediğimiz kırmızı meyvelerin tadına baktık ıı ııııh pek beğenmedik ,zaten sevgilimin küçükken biz yerdik demesi üzerine ne görsek tadına bakar olduk :))

LinkWithin

Related Posts with Thumbnails