Şubat 28, 2008

Ahmet Ümit'den bu sefer Patasana...

Selamm!!
Kütüphaneye takılıyorum bu ara,biri bitmeden bundan sonra hangi kitabı okusam ki die düşünüyorum...

Ben zalimler çağında yaşayan bir alçaktım.Tanrıların korkak haline getirdiği bir alçak.Alçakların en acınacak olanı,en tiksinti vereni.Yüreğini dalkavukluk,aklını düşmanlıkla besleyen sinsi bir saray yazmanı.Ben Kral Psiris'in danışmanı,büyük meclis Panku'nun değerli üyesi.Ben soyluların en soysuzu diye başlıyor Patasana'nın yazdığı tabletlerden ilki...

Bir coğrafya'nın kanlı geleneği anlatılıyor Patasana'da . Anadolu'nun güney doğusunda bugün yaşananlar 1900 lerin başında ve 3000 yıl önce yaşananlar paralel biçimde gözler önüne seriliyor...

Patasana'nın gizlice yazdığı aynı zamanda resmi olmayan tarihin ilk belgeleri olacak tabletleri kazıları sırasında bulan arkeologların çevresinde meydana gelen gizemli cinayetler olay örgüsünü oluşturuyor.

Günümüz olayları bir cinayet haberiyle başlıyor. Bu sırada kazılar sürmektedir ve tabletlerin bir bölümü çıkarılmıştır. Cinayet haberi; çeşitli kuşkular doğurmuş, olayın farklı biçimlerde yorumlanmasına ve arkeologlar arasında huzursuzluk çıkmasına neden olmuştur. Ahmet Ümit'in Beyoğlu Rapsodisinde 'de olduğu gibi sonuç olarak katil yine hiç beklenmedik bir kişi çıkmıştır. Ve bence yine alelacale bi son gibi...
Tabletlerde ise Patasana adlı Hititli saray başyazmanı çocukluğundan itibaren yaşadığı belli başlı olayları, yaşadığı aşkı ve kinini tarihi olaylarla birlikte içten bir biçimde anlatır. Tabletleri gizlice yazmasının nedeni saray yazmanlarının kralın bilgisi dışında ve devleti küçük düşürebilecek yazılar yazamamalarıydı.

Arkeologların öyküsünün anlatıldığı bölümün baş kahramanı ise Esra'dır. Kazının sorumlusu olan Esra olayları anlatan ve yorumlayan zaman zaman katili bulmak için kafa yoran dedektif gibi çalışan bi arkeolog. Aşklar ,entrikalar Ermeni meselesi,nerdeyse yüzyıl önce olmuş cinayetlerin yinelenmesi, paranoyaya varan şüpheler...

Tabletlerin yer aldığı bölümlerin baş kahramanı ise Patasanadır. Adeta günlük tutarcasına yazdığı tabletlerde önemsiz gibi gözüken ama onu bulan arkeologlarca çok değerli olan olaylar anlatmıştır. Onu tabletleri yazmaya sürükleyen kendisini suçlu hissetmesidir. Kendi kinini yenmek için kendi ülkesinin medeniyetinin sonuna sebep olmanın verdiği hisle gelecek nesilleri aydınlatmak için tabletleri yazmış ,insanlar arası kötülüğün ,ölümlerin savaşların bitmesidir ve saklamış günümüze daha dün yazılmış gibi ulaşmasını sağlamıştır.
Bu kadar yeter di mi okumanıza gerek kalmicak biraz daha yazarsam :))
Sonuç olarak tipik bi Ahmet Ümit kitabı çok çoook güzel diyemicem ama polisiye severseniz Türk yazarın akıcı dili ile sıkmadan hoş bi kurgu ile yazmış olduğu kitabı okumanızı tavsiye edebilirim.Özllikle Patasana'nın tabletleri merak uyandıran türden.Ama bu kadar da polisiye yeter di mi ?? Biraz mola...

Şubat 26, 2008

Varla Adında Bi Kanyon...

Kastomonu İline bağlı Pınarbaşı İlçesi, bir milyon yıllık oluşumu ve M.Ö. 2000 yılına ait insan yaşantısı izleri bulunan Ilgarini Mağarası'yla; "Vahşi Cennet" olarak da tanınan dünyaca ünlü Valla ( Varla ) Kanyonu'yla; adeta bir tabiat harikası olan Ilıca şelalesi ve zümrüt yeşili ormanları ile keşfedilmeyi bekleyen gizli bir doğa cennetidir.
Bir bahar günü sabahın erken saatlerinde yola çıkıp o yeşilliğin içinde kaybolup balta girmemiş ormanın içinde yol alarak epey de bi tırmanarak ulaştık kanyonun uç noktasına...
Evet evet kesinlikle balta girmemiş orman rehberimiz olmasa ki kendisi köyde bizi görünce gönüllü rehber olmayı kabul eden köyün en genci enteresan biriydi,kesin kaybolurduk... Şelalenin kıvrımlı kıvrımlı akan buzzz gibi suyu...Batı Karadeniz Bölgesi'nde bulunan Küre Dağları, sahip olduğu bozulmamış doğal değerler açısından Türkiye'deki en önemli doğal alanlardan biridir. Ormanlarının doğallığı ve yaşlılığı, alanın büyüklüğü, zengin biyolojik çeşitliliği, bünyesinde barındırdığı yaban hayatının zenginliği ile Küre Dağları, Dünya Koruma Vakfı'nın belirlediği Avrupa'nın acil korunması gereken yüz orman alanı arasındadır. Küre Dağları Milli Parkı ise Küre Dağları'nın batısında, Kastamonu ile Bartın arasında kalan 34 bin hektarlık bir bölgeyi kaplar. Tamamen bir plato karakterindeki milli park, doğu - batı doğrultusunda uzanır ve jeomorfolojik olarak karstik bir özellik taşır. Floristik olarak da orman ekosistemi içerisinde karısık yapraklı türler ile iğne yapraklı türlerden oluşan bir orman yapısı mevcuttur

işte o uçsuz bucaksızmış hissi veren tepeden bi görüntü tehlikeli bi nokta ... Biz bu noktadayken rehberimiz aman dikkat diyerek daha önce o noktada ölümle sonuçlanan kazayı haatırlatmadan ve bizi uyarmadan durrmadı tabii...
Bu görüntü de onlardan biri ayıların var olduğu ve suda balık avladıkları rivayeti bile var doğru olması muhtemel...
Valla Kanyonu, Devrekani Çayı ile Kanlıçay'ın birleştiği bölgeden başlamakta olup, Cide ilçesi istikametinde 12 km uzunluğunda, yan duvar kayaların yüksekliği yer yer 800-1200 metreye ulaşan, girişi son derece zor olan ve Muratbaşıköyü Valla mahallesinin altından orman içi 1.5 km'lik yolculuktan sonra bu iki çayın birleştiğ yerden seyredilebilmektedir. Bu Kanyonda bulunan sarp kayalıklar kartal, akbaba, atmaca, doğan ve diğer tüm yabani av hayvanlarını bünyesinde barındırmaktadır.
Henüz bozulmamış ve dilerim ki bozulmasın Orman köylerinde yaşam sanki filmlerden fırlamış gibi kıyafetlerinin renkleri ve yöreselliği bozulmamış sanki folklör ekibi ile kaşılaşmışsınız gibi hissediyosunuz ...
Ilıca Şelalesi'nde su 15 metre yüksekten dökülüp doğal bir havuz oluşturmaktadır. Şelalenin en önemli özelliği, havuzun çok sayıda ağaç ve bitki ile çevrili olması ve yüzmek için plajı andıran bir kumsalının bulunmasıdır ki işte bu manzara insan da yüzmek isteği ve mutlaka yazın buraya yine gelmeliyiz hisleri uyandırıyor...
Doğayla başbaşa olup tırmanmak yüzmek kanyonun içinde kaybolmak bol bol dein derin nefes almak oksijen depolaması yapmak için kesinlikle görülmeli gezilmeli kalınmalı ...

knidossss.....

Datça'dan kıvrıla kıvrıla uzanan bir yol ve badem ağaçları eşliğinde eşsiz manzaralarla ulaştık Knidos'a harikaydı çok etkilendik...Yaşanmışlığın derin izleri bir yanın Ege bir yanın Akdeniz olması....
Knidos antik çağda en çok Çıplak Aphrodite heykeli ile ünlenmiş. Praksiteles’in yaptığı heykel o kadar güzelmiş ve o kadar ünlenmiş ki, heykeli görmeye başka kentlerden insanlar gelirmiş. O zamana kadar tanrı heykelleri çıplak yapılır ama tanrıça heykellerinin sadece gerdan ve bir göğsü açık olurmuş. Dünyadaki ilk çıplak tanrıça heykeli buymuş. Knidoslular parlak dönemleri geride kalıp yoksullaştıklarında bile Bithynia Kralının büyük para önerisini geri çevirip heykelleriyle birlikte sıkıntıya katlanmayı seçmişler.
Şaraplarıyla ünlü Knidos bilim ve sanatta da ileri bir kentmiş. Tarihin büyük astronomi ve matematik bilimcisi Eudoksos ve ünlü ressam Polygnotos burada yaşamış.
Mevsimleri ve zamanı gösteren güneş saatini göreceksiniz. En tepede Apollon Tapınağı var ve kent oraya doğru bir tiyatro gibi yükseliyor. Çok etkileyici çoooookkk...

Şubat 23, 2008

Ayşe Kulin'den ; Esir Şehirde Bir Konak....


Sonunda Veda'yı anlatmak için oturabildim pc nin başına,canım sıkkın taşınmak istiyorum,ev bulmak lazım aklım onda bakalım nasıl bi yazı çıkacak bu psikolojide...

Ayşe Kulin en sevdiğim ve yazdıklarını çıktığı an takip edip ilk fırsatta okumaya çalıştığım bi yazardır...İlk Adı Aylin'i okuyarak başladı bu takibim ,kuzenimin kitaplığında rastlamış okumaya başlamış ve elimden bi türlü bırakamamıştım ...Peşi sıra diğer kitapları geldi Sevdalinka ,Füreya,Köprü,Gece sesleri....die devam etti herbirini ayrı zevkle ve de hepsini bi solukta okudum takiii Veda'ya kadar...

Veda yı da çok merakla almıştım fakat kapağından dolayı mıdır başlangıcın sıkıcı gelmesinden midir yoksa mavi yazıya alışık olmamış olmaktan mıdır bilmem 15 - 20 sayfa okuduktan sonrra bıraktım araya başka kitaplar girdi sonra sonra tekrar aldım elime yaşayarak ve hüzünlenerek okudumm sonunda ...
Ama hoş bi kitap akıcı güzel fakat söylemek isterim ki diğer kitaplarıyla kıyaslanmaz bunun sebebi aslında çok bildik olduğum bi konunun işlenmesinden de kaynaklanıyo olabilir Osmanlı'nın son dönemlerine ait kitaplar çok okudum hepside beni derinden etkiledi Boğaz'a düşman gemilerinin demirlemesi kendi ülkende senden rütbesiz askerlere slm verme zorunluluğunun getirilmesi bi imparatorluğun parçalanması insana derinden hüzün veren gerçekler...

Ayşe Kulin, Osmanlı İmparatorluğu`nun son günlerinde, işgal altındaki İstanbul`da bir konakta yaşananları anlatıyor bu kez. Son Maliye Nazırı Ahmet Reşat Paşa ve ailesi aracılığıyla o dönemin resmini çizen Veda, çökmekte olan bir tarih ile yeni bir gelecek arayan Milliciler arasında sıkışan o dönem Osmanlı aydınının da öyküsünü dile getiriyor.

Osmanlı'nın son dönemlerine Maliye Nazırı Ahmet Reşat Paşa'nın konağında yaşananları takip ederek tanık oluyoruz...Konakta Nazır,büyükhanım,gelin,yeğen ve evin evlatlığı peşi sıra dönen olaylarla birlikte imparatorlukta yaşananlar bi eksende anlatılıyor ve tabii olmazsa olmaz aşkk...

Bir türlü laftan anlamaz ve sürekli kendi başını da ailesinin başını da belaya sokmaktan çekinmeyen yeğen ve evin evlatlığı arasında geçen aşşkın sonucu biraz şaşırtıcı oluyor yani hep alıştığımız türk filmi sonlarına pek uymuyor...

Maliye Nazırı bi yandan hükümette yer alırken bi yandan da millicilere destek vermekten ve onları yürekten desteklemeden geri duramıyor,evin hanımları evde çekilen yiyecek bulma sıkıntısı haricinde pek olaylardan haberdar olmadan yaşayıp gidiyorlar taa ki aralarına komşularının kızı Azra gelip onları haberdar etmeye çalışana kadar,hep alışıla gelmiş olan bu işlerin erkek işi olduğu hükmü yine devam ediyor aralarında...

Savaşın kazanılması ,Padişah'ın kaçması ,yeni bir devlet kurulması son hükümette yer alanlarında hayatlarında büyük değişikliklere sebep oluyor tabii...Ahmet Reşat Paşa'da kitapta idamlıklar arasında gibi gösteriliyor ama aslında yüz ellilikler listesinde yer alıp tüm ailesini ,vatanını geride bırakarak ülkesinden kaçmak zorunda kalıyor,çok etkileyici ve hüzünlü bi son...Konakta yaşanan aşkın da sonu hüzünlü bitiyor bir imparatorluğun hüzünlü çöküşünün bi aileyi nasılda darmadağınık ettiğine tanık oluyoruz ve hüzünleniyoruz...

Biraz da kitabın sonrasından bahsedelim ailesini bırakarak vatanını terk etmek zorunda kalan son Maliye Nazırı 1924 de çıkan afla ülkesine geri dönebiliyor,yeni bir Cumhuriyet kuruluyor sonrasını zaten biliyorsunuz :))

Kitapta gözlerden kaçmayacak bi kaç da hata bulmak mümkün ki ; Beypazarı bi müddet sonra Beyşehir'e dönüşüyor,henüz Gazi unvanı almamış Mustafa Kemal'den Gazi die bahsediliyor bi kaç tarihsel ve bi isim hatası daha mevcut....Ben Beypazarı'nı ve Gazi'yi fark etmiştim diğerlerini de Veda'ya dair hataları kaleme alan Kitaplıktaki yazıda okuyunca fark ettim ...

Olur o kadar diyerek, hoş bi dille anlatılan imparatorluğun son döneminde yaşananları hüzünleri çekilen acıları okurken hissetmenizi mutlaka tavsiye ediyoruz...

Şubat 22, 2008

Bir Beyoğlu Rapsodisi...

Tatilde okuduğum kitapları artık anlatmam lazım dedikçe son okuduğum kitabı anlatmaya dalıp diğerlerine fırsat vermiyorum.Bu sefer yine Son okuduğum kitap olan Ahmet Ümit'in Beyoğlu Rapsodisiyle başlamak istiyorum,fakat en kısa zamanda diğerlerini de anlatıcam...

Üç arkadaşın ve biraz da Beyoğlu'nun hikayesi anlatılıyor kitapta. Beyoğlu'nun karmaşasının, kalabalıkların arasına gizlenen sırların hikayesi...Sokakların, binaların, bildiğimiz, bilmediğimiz köşelerin ama en çok insanların hikayesi. Çocukluktan başlayan, mekanı yine Beyoğlu olan bir dostluğun bugünü anlatılıyor...

Üç farklı kişiliğin, üç farklı yaşam tarzının birleştiği bir nokta bu dostluk. Önce onları tanıyoruz, hayatlarına tanık oluyoruz. Sanıyoruz ki, her şey hep böyle doğal gidecek. Sanıyoruz ki, hayat normal seyrini sürdürecek. Ama gün geliyor, bir fotoğraf sergisi hayatlarını değiştiriyor. Önce bir kadın giriyor bu üçlünün arasına, bir Rus. Sonra cinayet fikri hayatlarının bir parçası oluyor. Soruşturmalar, sorular...

Ve sırlar geliyor ardından. Ölümsüzlük üzerine, dostluk üzerine, aile üzerine, sahip olma duygusu üzerine sorular sorduruyor. Adım adım Beyoğlu ve karış karış insan var bu romanda. Romanda konuya çok geç geriliyor aslında ama ardı sıra heyecan ve merak geliyor çok akıcı bi anlatımın yanı sıra Beyoğlu'nun geçmişinin anlatılışı da çok etkileyici binaların önceleri ve şimdileri etkileyici bi şekilde ifade edilmiş ...Beyoğlu'nu bilenler için daha etkileyici olabileceğini düşünüyorum...

Anlatımın bu kadar etkileyici olmasına karşın sonu hiç hoşnut etmedi beni sanki yazar bağlayamamış da öyle bi son uygun görmüş izlenimi uyandı ben de evet çook şaşırtıycı hiç beklenmeyen bi sondu fakat bence şaşırtıcı olsun die de alakasız bi son olmamalıydı.Tamam sonuç olarak bi bağlantı kurulmuş ve güzel bi şekilde ifade edilmiş, sadece ordan baktığın zaman olabilir diyosun ama başlangıcı düşündüğün zaman da bu kadar rol ve plan nasıl yapılabilir ,bu kadar tesadüf de ancak kitaplarda ya da filmlerde olur diyosun...Aslında kitap bi kişinin bakış açısını yansıtıyor sonun şaşırtıcı olma sebeplerinden biride o diğeri ise olay örgüsünün anlatılmadan çokk çabuk çözülmesi...Daha farklı olabilirdi...

Beyoğlu Rapsodisi Ahmet Ümit 'in Kukla sının yanında daha sönük gelmiş olmasına rağmen.. Şaşırtıcı bi son arayanlarca ve Beyoğlu betimlemeleri için okunmaya değer derim...

Şubat 18, 2008

Hatırla Sevgili...

2 sezondur sürekli takip ettiğim ve sabırsızlıkla bir sonraki bölümünü beklediğim tek dizi Hatırla Sevgili.Dönem kitaplarını sevdiğim gibi dönem dizilerini de seviyorum ve hatırla sevgili de gerek senaryo olarak gerekse kostümler ve çekim kalitesi olarak beni hiç hayal kırıklığına uğratmadı bi kaç eksiklikler olmadı diil tabii ama onları da bu kadar başarının üzerine hoş gördüm artık :))Fotoğraflarla anlatmak istedim diziyi...

Dizi Adnan Menderes'in Londra'ya giderken geçirdiği uçak kazası ile başlıyor,hem dönemim politik olaylarını hem de olayların yaşandığı aileleri ve gençlerin arasındaki aşktan bahsediyor.Aşk etkileyici olduğu gibi politik sahneler de ustalıkla işlenmiş...
Dizide esas kızımız Yasemin,esas oğlan Ahmet...Büyükada'da, çocukluk arkadaşı olan fakat zaman içinde farklı politik görüşlerle karşı karşıya gelmiş Şevket ve Rıza'nın çocuklarıdır, Yasemin ve Ahmet...
Yasemin ,Ahmet,Necdet,Ayla çocukluklarından beri arkadaştırlar.Necdet Yasemin'e,Ayla ve Yasemin'de Ahmet'e platonik aşıktırlar.Yasemin öyle aşıktır ki Ahmet'in yurtdışında öğrenim gördüğü dönemlerde bile onu düşünüp hislerini günlüğüne dökmüştür.Ahmet'in yurt dışında dönmesi ve bi şekilde eline günlüğün geçmesiyle Yasemin'in aşkının farkına varır ve oda aşık olur. Herşey yolunda giderken ülke karışmaya başlamıştır.Ahmet'in babası Şevket Gürsoy CHP'li bir savcıyken; Yasemin'in babası Rıza Ünsal, Demokrat Partili, Adnan Menderes'e yakın bir milletvekilidir. 1950'lerin ve dönemin siyasî yapısı ve gelişmeleri de ana hikâyeye dahil olmaktadır.

27 Mayıs İhtilali'nin yapılmasıyla beraber, Demokrat Parti milletvekili olan Rıza’nın Yassıada’daki zor günleri başlamış olur. Şevket’in Yassıada Mahkemesine savcı olarak atanması iki ailenin arasını iyice açar. Ahmet ve Yasemin yine de aşklarını yaşatmayı başarırlar. Ta ki idamların kesinleştiği o meşum geceye kadar. Bunca kötü anının üzerine mutlu bir gelecek kurulamayacağını düşünüp ayrılmaya karar verirler. Yasemin hamile olduğunu, o sırada talihsiz bir nedenle Amerika'da olan Ahmet’e söyleyemez ve intihar etmeye kalkar. Onu intihar teşebbüsünden kurtaran Necdet, çözümü de beraberinde getirir: Resmiyette kalacak geçici bir evlilikle Yasemin'in bebeğini nüfusuna alacaktır. Yasemin, bu teklifi kabul eder. Rüya adını verdikleri bir kızları dünyaya gelir. Rüya'nın küçüklük halleri çok tatlıydı :))Rıza'nın idam kararı deiştirilir ve bir süre sonrada afla salınır.Fakat eşini aldatmaya yine devam eder ve bu sefer affedilmeyerek boşanırlar.

Ahmet, sevdiği kadın bir başkasıyla evlenip çocuk sahibi olduğu için aşkını unutmaya çalışır ve Anadolu'ya tayin ister, Kıbrısçık kaymakamı olur. Yasemin ona tüm gerçekleri açıklamasa da hâlâ onu sevdiğini söyler. Sahte evliliği de Güzide ve Necdet'in ilişkisi nedeniyle çatırdamaktadır. Sonunda bir gün Necdet, Ahmet'e her şeyi açıklar. Önce Ahmet, sonra Rüya birer travma atlattıktan sonra her şey tatlıya bağlanır. Yasemin ve Ahmet, Güzide ile Necdet evlenir.

Ahmet,Yasemin,Necdet ve Güzide cephesinde herşey yoluna girerken Mehmet ve Sevim evlenmiş ,çocukluklarından beri çok yakın arkadaş olan Ahmet'in kardeşi Defne ve Yasemin'in kuzeni Deniz'de birbirlerine aşık olduklarını fark ederler.Artık onlarda büyümüş ve birer üniversiteli olmuşladır ve ülkede olduğu gibi üniversitelerde de olaylar patlak vermiş durumdadır ve Defne ve Deniz'de olayların içinde yer alır Deniz Gezmiş'le aynı saflardadırlar.

Artık Türkiye’de farklı görüşten gençlerin arasında gittikçe yükselen şiddet herkesi dört bir yana savurmaya başlar. Deniz Gezmiş ve Mahir Çayan’ın da aralarında olduğu solcu gençler farklı fraksiyonlara bölünücekler. Bu süreç Türkiye’yi 12 Mart 1971 darbesine taşıyacaktır. Diğer yandan sağcı gençlerin örgütlendiği ülkü ocaklarında yetişmiş Yaşar ile Yasemin'in kardeşi Işık'ın ilişkisi evlilikle noktalanmıştır.


1968-1969 yıllarında, birçok ülkede kendini gösteren öğrenci hareketlerinin bir kısmı, siyasi nitelik kazanmıştı. Mevcut yönetim biçimine karşı gruplar oluşmuştu. Eylemler yapılıyordu. Fakat bunlarda kasıtlı öldürme veya cana kastetme olayları yoktu. 12 Mart'tan önceki en çarpıcı eylem : Ankara'da dört Amerikalı askeri kaçırıp bir apartman katında tutarak, tutuklu arkadaşlarının serbest bırakılmasını isteyen bir grup, istedikleri yerine getirilmezse, 'rehineler'ini öldüreceklerini açıklamışlardı. Hükümet buna 'Bu istekler kabul edilemez' diye kesin bir cevap vermişti. Ama Amerikalıları kaçıranlar, rehinelerden birinin eşinin hamile olduğunu öğrendiklerini belirten bir açıklamayla 'Biz bu durumdaki insanları öldürmeyiz' deyip eylemlerinden vazgeçmişlerdi. Amerikalılarla birlikte daireyi terk edip gitmişler, Amerikalıların kurtarılmasını sağlamışlardı. Deniz'de Amerikalıların kaçıılmasından şüpheliler arasındaydı ve kaçak olarak dağlardaydı.Ayrıca Deniz Gezmiş ve arkadaşlarıyla diğer bazı grupların mensupları yakalanıp tutuklanmış, eylemler daha da azalmıştı.Deniz Gezmiş'lere karşılık İsrail başkonsolosu Elrom kaçırılmıştı.

22 Mayıs 1971 tarihli bir bildiriyle gece yarısından itibaren İstanbul il sınırları içinde 15 saat süreyle sokağa çıkma yasağı koydu. Sunulan gerekçe, İsrail Başkonsolosu Efraim Elrom'u öldürdükleri iddia edilen THKPC'li gençleri ele geçirmekti. Balyoz harekatının başladığı an tüm otobüs, tren ve gemi seferleri iptal edildi. Yeşilköy trafiğe kapatıldı. İstanbul 30 bin subay, er ve polis tarafından karış karış arandı. Muhbir vatandaşlar da 'solcu avı'na destek attı. Apartman yöneticileri ve kapıcılar da tatbikatta görev aldı. Halka dışarı çıktıkları takdirde ateş edileceği söylendi... . Yasak sona erdiğinde yüzlerce kişi yakalanmış, sakıncalı kitaplar imha edilmişti...


Defne örgüt üyesi olmaktan,Annesi yataklıktan,Sevim yasaklı kitap bulundurmaktan yakalanmış Mehmet vurulmuş Deniz'de yakalanmıştı.Hiç suçu olmayan insanlar insanlığa yakışmayacak şekilde işkencelerden geçiriliyorlardı...İnsanın aklına hayaline gelmeyecek izlerken bile o acıyı hissettiği işkenceler ve tüm bunların gerçeğin ta kendisi olduğunu bilmek insanı en çok üzen yanı zaten,insanların içi nasıl bu kadar kin ve nefret dolar tek bir kişiyi bile öldürmemiş insanlar nasıl idam edilebilir anlayamıyorum..
Sırf düşündüğü için ürettiği için nasıl sanatçılar tutuklanır ve türlü işkencelere maruz kalır.En çok 25 yaşında olan gençler sokaklarda insan avına çıkmış kişilerce nasıl o kadar kolay öldürülebilir...

İşte dizi tüm bunları ve daha fazlasını içeriyor ve bildiğim kadarıyla Taylan Özgür'ün öldürülüşü dışında geçeğe uygun olarak anlatılmayan pek bir olayda yok tüm dekor kostümler gayet güzel ve zamanına uygun kullanılmış,konu zaten yakın geçmişimizi öğrenmek açısından merak uyandıracak türden...
Zaten yakın geçmişle ilgili pek çok kitap okuduğum halde diziden sonra daha bi merakla okuyorum,umarım pek çok gençte bu vesileyle geçmişimize öğrenmek için merak duyar...
Artık devamını Cuma akşamı izlersiniz bu kadar anlattık di mi :))

orjinal balkabağı tatlısı...

Barış Manço'nun Buuugün bayram erken kalkın çocuklar şarkısını ,Yaaarın tatil geç kalkın çocuklar formatında söyleyip söyleyip duruyorum.Eveet kar mağduru (!) olanlar arasında biz de varız ne üzüldük ne üzüldük :))Çok güzel bir kar var dışarda tüm gün boyunca dur durak demeden yağdı dozerler temizlemek için gezerken yaaa hayır bozmayın karımızı die söylenip duruyoruz manzaralar harika,ama kuşları ve sokak hayvanlarını unutmayalım lütfeen...

Eeeeet evde olunca bu uzun kış günlerinde misafirsiz olmaz di mi?İşte buda onlar için hazırladığım uyduruk balkabağı tatlısı,bir gün önceden klasik tarzda yapmıştım,biraz farklı olsun die bu şekilde denemek istedim hem görüntü hem de lezzet olarak çok hoş oldu çok da pratik oluşu ayrıda bi avantaj tabii...

Malzemeler: (Ölçüleri tamamiyle göz kararı)

~ Balkabağı
~ Şeker
~ Dövülmüş ceviz
~ Burçak bisküvi
~ Kakao
~ Hindistan cevizi

Balkabağı üzerine şeker serpilerek kısık ateşte pişirilir ve soğumaya bırakılır (Tabii ben bi gün önceden yaptığım için böyle bi derdim olmadı ama soğutmakta fayda var)
Bisküviler robotta un haline getirilip,cevizler çekilir ve balkabağı püre haline getirilip hepsi bir kaşık yardımıyla karıştırılır.Daha sonra fındıktan büyük cevizden küçük parçalar alınarak yuvarlak elde edilip hindistan cevizi ve kakao ya batırılıp servis tabağına konulup sonrasında da afiyetle bir güzel yenir...

Şubat 16, 2008

samsun'dan bir hoş bir nahoş kare ve de gecikmiş bir sobe...

Rüzgarlı ve soğuk bir akşam üzeri Amisos tepesine teleferikle çıkıp soğuktan etrafı doyasıya izleyemeden gün batımını şöyle bi fotoğraflayıp tekrar geri dönüş ...
Mobil santral doğayı ve bizleri yavaş yavaş zehirlerken biz de öylece durup seyrediyoruz işte ne yazık...

Evcilik lezzetler tarafından tatil döneminde nefesimi kesecek anlarla sobelenmiştim... Sobe Samsun dan gelince ben de önce Samsun'a dair yazmak sonrada cevaplamak istedim...İşte 3 grup halinde nefesimi kesecek anlar...

Birincisi ; İşte bunlar, bakalım kaç tanesi gerçek olacak...

~ İçinde aynı zamanda bir cafe si ve kitaplığı da bulunan minik bir butik sahibi olmak,
~ Sevdiğim tüm yazarların otobiyografilerini yazmalarını dileyip sonrada onları okuma şansına sahip olmak,
~ Her yıl dünyanın bir ülkesini gezecek şekilde tatillere çıkmak(Evcilik lezzetlerin dileğini aynen aldım)
~ Pek çok yeri gezip gördükten sonra şirin bir Ege kasabasında deniz kenarında tek katlı bahçeli bir ev sahibi olup tüm yazı orda geçimek...

İkincisi; Hemen yapabileceğim halde yapmayı neden beklediğimi bilmediklerim...

~ Çalışma odasını daha hoş bir hale dönüştürmek için çalışmalara başlamak,
~ Mezuniyetden sonra uğramayıp bi türlü diplomamı alamadığım okuluma gidip diplomamı alıp çerçeveletmek :))
~ Dışarıda gezinirken bol bol fotoğraf çekmek...
~ Küçükleri sevindimek için onlara ufak sürprizler hazırlamak...

Üçüncüsü ; Bir daha dünyaya gelsem ve seçme şansım olsa…

~ Ege'de dünyaya gelmek ,
~ Belki adalı olmak tüm yazımı adada geçirip her daim deniz kokusu ve dalga sesi duymak,
~ İç mimar olmak ...

Sobesinden ötürü Evcilik lezzetler e çok çoook tşk edip ,Sevgili krizantem ,asiye ve emel'in mutfağı nı sobeliyorum elim sizdeee :))

Şubat 14, 2008

Önüm, arkam,sağım ,solum sobeee...


Benim gibi blog dünyasının yenilerinden olan sevgili Krizantem sobe oyununa davet etmiş beni ...Tatilde oluşum ve gelince de işlerin yoğunluğundan dolayı yazmaya fırsat bulamamıştım.Ve işte şimdi birbirimizi daha iyi tanımak için yararlı olacağını düşündüğüm soruların işte cevapları...

İSİM VEYA LAKABINIZ: Ismim bilindiği üzre Elif, Kesin bi lakabım yok ama eşim soyadımdan yola çıkarak bu aralar bana kelo diyor ben de ona edım :)))

DOĞUM YERİNİZ: Samsunluyum...

HOBİLERİNİZ: Kitap okumak ki bazen çılgınlık derecesinde oluyor bırakamıyorum elimdeki kitabı bir türlü,gezmek farklı yerler görmek seyahat etmek,farklı yemekler deneyip şık sunumlar yapmak,

EN DEĞERLİ ÜÇ ŞEYİNİZ: Ailem,eşim ve ben...

OLMAZSA OLMAZ DEDİĞİNİZ ŞEY:Pek tabii ki öncelikle eşim ailem sonrada işim...

İDEALİNİZ:Pek çok yeri gezip görmek ve huzurlu bir yaşam sürmek...

ETKİLENDİĞİNİZ BİR KİTAP:O kadar çok ki kitabı okumuyor adeta yaşıyor olduğum için kitap okurken farklı bi dünyada gibi oluyorum,ama ilk etkilendiğim kitap kesinlikle çalıkuşu dur ve defalarca hala ara ara tarafımca zevkle okunur...

EN SEVDİĞİNİZ ŞARKI:Sezen şarkılarının pek çoğu...

GİTMEK İSTEDİĞİNİZ YER:O kadar çok ki...ama ilk etapta yurt içinde Kapadokya ve Mardin,yurt dışı ise kesinlikle Santorini ve Venedik...

EN YAKIN ÜÇ BLOG ARKADAŞINIZ: Blog dünyasında yeni olduğumdan sanırım çok yakın arkadaşım henüz yok ama yorumlaştıklarım ve zevkle takip ettiklerim pek çok...

UNUTAMADIĞINIZ BİR ANI: üniversiteden mezun olduğum an olabilir...

BURCUNUZ: Yay...
İLGİLENDİĞİNİZ SPOR DALI, YOKSA TUTTUĞUNUZ TAKIM: Spor alanında çok başarısızım :(( pek çok spora basketbol tenis vs başlamışlığım ve yarım bırakmışlığım vardır ,yaz başı spora gitmeye çalışıyorum ve acaip bjk lıyım şaka şaka :)) bjk lıyım ama acaip diil...
İDEAL BİR KADIN NASIL OLMALI:Hem deli hem dolu ...

İDEAL BİR ERKEK NASIL OLMALI: Hem deli he dolu...

TEKNOLOJİNİN GELİŞMESİ OLUMLUMU, OLUMSUZMU?: Bence olumlu...

İCAT EDİLMESEYDİ NE YAPARDIM BİLMİYORUM DEDİĞİNİZ ŞEY: Kesinlikle çamaşır ve bulaşık makinesi...

İNSANLARIN SÖZLERİNE Mİ, YOKSA GÖZLERİNE Mİ İNANMALI?:Gözler yalan söylemez...

HAYATTAKİ SEVİNÇ KAYNAĞINIZ: Pek çok şey beni mutlu edebilir,küçük şeyler küçük şeyler hepsi de küçücük şeyler...
HAYATTAKİ EN BÜYÜK KORKUNUZ:Büyük korkularım yok ama,ufacık bi hayvandan bile metrelerce öteye kaçabilirim...
MANTIK EVLİLİĞİMİ YOKSA AŞK EVLİLİĞİMİ: Kesinlikle aşkkkk...

EN SEVDİĞİNİZ YEMEK: Her türlü patates ...

EN SEVMEDİĞİNİZ YEMEK: Pek sevmediğim yemek yoktur ama balık ayırt ederim palamut hiiç sevmem mesela...

BLOG SAHİBİ İLE İLGİLİ DÜŞÜNCELERİNİZ:Henüz çok iyi tanımıyorum lakin sorulardaki yanıtlarımız pek benzeşmiyor fakat sıcakkanlı biri olduğunu hissedebiliyorum :))

Ve sobesinden ötürü çok ama çooook teşekkür ediyorum,Önüm arkam sağım solum sobe yakalandınız filiz bahçesi ve perili köşk elim sizde :))
Sevgiler krizantemcim...

Kitaplarla geçmişe yolculuk...


Tatilde bol bol kitap okuma fırsatı buldum ya da kitap okumak için fırsat yarattım da diyebiliriz.Uzun zamandır kitap okuyamamış olmanın boşluğu kitap okumaya başlayınca kendini gösterdi.Deyim yerindeyse kitaplardan başımı kaldıramaz oldum daha okuduğum kitap bitmeden bir sonra okuyacağım kitabı planlamaya başladım...Şimdi öncelikle tatil sonrası okuduklarımdan bahsetmek istiyorum ...

En son okuduğum Leyla'nın evi bir Livaneli kitabı ,Livaneli'nin okuduğum 2.kitabı Tatilde de Sevdalım Hayat'ı okumuştum ve çok etkilenmiştim...Çocukluğu,kitap okumaya karşı düşkünlüğü,kitaplardan etkilenerek çocuk yaşında yollara düşmesi...
Severek dinlediğim şarkıların hangi şartlarda oluştuğunu görmek ,sanatçının yaşadığı zorlukları onunla birlikte hissetmek,onun yaşamını izleyerek ülkede olan gelişmeleri görmek ,olumsuzluklar karşısında hüzünlenmek,haksızlıklara karşı öfkelenmek,güzellikler karşısında mutlu olmak heyecan duymak çok güzel Sevdalım Hayat'ı okuyarak bir ömre tanık olmanızı şiddetle tavsiye ederim ...
Leyla'nın evinden Sevdalım Hayat a geçiş yaptım bi anda.Şimdi dönelim asıl kitabımıza bir çırpıda okunan ve son derece keyif veren bir kitap fakat okurken hep Ayşe Kulin geldi aklıma ikaz ettim kendimi hayır Kulin diil bir Livaneli kitabı bu die,Livaneli'yi hep politik yönüyle düşünmem ağır bastığı için ya da kişilerin hayatlarından yola çıkarak sosyal şartlardan ,bir dönemden bahsedildiği için olabilir tarz çok yakın geldi bana...
Kitapta yine tatilde okuduğum Vedayla ortak noktalar bulmam etkiledi beni...Aynı dönem de anlatılan bir olayın 2 kişisinden biri Veda da diğeri de Leyla'nın evinde çıkıyor karşımıza...
Boğaz da Bosnalı yalısında doğmuş büyümüş annesini babasını hiç tanımamış babasının kim olduğunu yıllar sonra gelen bi mektupla öğrenmiş ananesi ile yetişmiş ömrünün sonuna gelmiş, birisi Leyla...Dedesi Osmanlı Paşası olmasına rağmen Osmanlı nın son dönemlerinde yaşananlar ve ailesinde gelişen trajediler nedeniyle tüm ailesini ve varlıkların çoğunu yitirmiş elinde sadece Bosnalı yalısının müştemilatı kalmış oda son dönemde boğazdaki yalılarda yaşayan yalnız yaşlıların çoğunun başına geldiği gibi elinden binbir çeşit sahtekarlıkla alınıyor ve romanımız da işte burda başlıyor...
Sonrasında evinden çıkıp başka hayatlarla yolu kesişiyor ve olaylar birbiri peşine devam ediyor bir çırpıda zevkle okunacak bir kitap çıkıyor karşımıza...
Keyifle tavsiye ederim...
Yine tatil sonrasında Müjdat Gezen in Galiba ben sanatçıyım kitabını okudum.Müjdat Gezen yaşamından kesitleri sanki anlatır gibi aklına gelenleri geldiği gibi anlatmış dostlarından yaşadıklarından ailesinden hayatına girenlerden kesitler vermiş sonlara doğu Aziz Nesin i anlatmış...Pek çok dostlukları paylaşmış bizlerle akıcı bir anlatım sergilemiş,Yaptığı pek çok şeyin taklit edildiğini tek taklit edilmeyenin ücretsiz eğitim veren tiyatro okulu olduğunu söylemiş ki bu çok etkiledi beni,okuyun derim...
İlkelerin olacak
Seni satın alamayacaklar
Aptalların uydurduğu atasözlerine inanmayacaksın:
"Paranın satın alamayacagı şey yoktur."
"Herkesin fiyatı vardır."
gibi sözlere kanmayacaksın.
Onurunla,kimliğinle ve beyninle yaşayacaksın.
Üreteceksin,seveceksin,sevileceksin,
inançlarının arkasında duracaksın,
Sevgilerin karşılıksız,yardımların gizli olacak.
Seni attan , ottan ayıran özelliğin farkına varacaksın.
Çünkü sen insansın.
Ve bunu yakaladığın gün,bembeyaz yaşayacaksın.
Müjdat Gezen

aşık eden çilekli cheescake...

Uzun zamandır her 14 şubat yaklaştığında kalp şeklinde bi pasta yapmayı planlar sonra bi türlü gerçekleştiremezdim.Bu tarif ilk cheescake denemem, ilk yaptığım 14 şubat kalpli pastası ve hep istediğim ama henüz gerçekleştiremediğim etkinliklere katılma isteğim için bir ilk olacak.Pek çok ilkin birleşimi yani :))
Eveet logosunu da çok beğendiğim ve çok da anlamlı bulduğum sevgili kuş'un mutfağı nın ev sahipliğini yaptığı aşık eden tarifler etkinliğine katılmayı düşünüyorum ,cheescake ile aşık etmemiştim ama bununla da neden daha çok aşık olmasın di mi :))

Gelelim romantik cheescake imizin tarifine ,

Malzemeler

Taban:

~ 1 paket Burçak bisküvi

~ 50 g tereyağı

~ 1 kahve fincanı süt

Kreması :

~ 2 paket Labne (400 g)

~ 1 kutu krema (200 ml)

~ 2 yumurta (oda sıcaklığında)

~ 3 çorba kaşığı un

~ 1 çorba kaşığı mısır nişastası

~ 1 su bardağı şeker

~ 1 paket vanilya

Üzeri için:

~ 10 tane çilek

~ 1 paket meyveli sos

Yapılışı:

Kalp şeklindeki kalıbın içi yağlı kağıt ile kaplıyoruz. Taban için robotta bisküvileri un haline getirerek, tereyağ ekleyip karıştırıyoruz. Sütü azar azar ilave edilerek yumuşak karışım elde edip kalıbın içine bastırılarak yerleştiriyoruz. Diğer malzemeler hazırlanana kadar buzdolabında bekletiyoruz. Yumurtaların sarısını ve beyazını ayrı kaplara ayırıyoruz. Beyazları kar gibi olana kadar iyice çırpıyoruz. Yumurtaların sarısını, peynir ve krema ile iyice çırpıyoruz. Ayrı yerde elenip karıştırılmış unu, nişastayı ve vanilyayı peynirli karışıma ilave edilip çırpıyoruz. Şeker ilave edilip çırpmaya devam ediyoruz. Köpük halindeki yumurta aklarını en son ekleyip kaşık ile birbirine yediriyouz. Bisküvi tabanın üzerine kremayı döküp 170 derecede ısıtılmış fırında üzeri kahverengi olana kadar pişiriyoruz.Son olarak Cheesecake imizi mutlaka 1 gece buzdolabında dinlendiriyoruz. Ertesi gün üzerini dilediğimiz gibi çilekle süsleyerek meyveli sosu tarifine göre pişirip üzerine döküyoruz ...

Biz çok sevdik ilk cheescake denemem farklı şekillerde mutlak ki devam edecek...

Afiyet bal olsun...

Aşıklar gününüz kutlu olsun...

Şubat 13, 2008

aşureee....

Eveeeet başlayalım yavaş yavaş tatilde biriktirdiklerime...
En çok sevdiğim tatlılardan biridi aşure ,bayılırım sevgilicimin de önceleri sevmemesine karşın sayemde keşfettiği ve vazgeçemediği ve sürekli ister olduğu bi tad aşure ...gitmeden önce yapmayı planladığım ve bi türlü fırsat bulamadığım için anneme ilk yapalım dediğim aşure oldu :))
İşte malzemeler:
~ 1 kg. asurelik bugday
~ 400 gr. kuru kayisi
~ 400 gr kuru incir
~ 1 kase kus üzümü
~ 300 gr. kuru üzüm
~ 2 büyük nar
~ 3 büyük portakal kabugu
~ 1 büyük kase findik
~ 1 büyük kase badem (sıcak suda bekletilip , kabuklari soyulmus )
~ 1/2 kg. nohut
~ 1/2 kg. kuru fasulye
~ 1 su bardagi süt
~ 2.5 kg. toz seker (tabii damak tadiniza gore değişebilir)
~ Antep fistigi
~ Dövülmüs Ceviz
~ Dövülmemiş Ceviz :))
~ Karanfil
~ Tarcin

tarif artık yarına :))

Eveeeet işte oldu yarın...

Buğdayı ayıklayıp yıkayarak büyük boy tencereye bir gün önceden koyuyoruz , üzerini 2-3 parmak gececek kadar su koyarak, 15 dakika kaynatıyoruz. Sabaha kadar tencerenin agzini kapatip, bugdaylarin kabarmasini bekliyoruz:)) genellikle de inatçı diillerse kabarıyolar... Yine bir gece onceden nohutu ve fasulyeyi, sicak su ile ıslatıyoruz. Ertesi gün, ayrı tencelerde, nohutu, fasulyeyi haşlıyoruz. Bunlar pistikten sonra, eger kolayca kabuklari soyuluyorsa, kabuklarini temizliyoruz. Kuru ve kuş üzümlerini iyice yikayip, biraz sıcak suda sisene kadar bekletip süzüyoruz. Kayısıları küçük küçük dograyip, hazırlıyoruz. Bademleri sıcak suda bi süre bekletip kabuklarını soyuyoruz. Üzerini süslemede kullanacağımız tüm malzemeleri hazırlıyoruz.Buğdayı ateşe koyup üzerini gececek kadar su koyup ve kaynatmaya baslıyoruz . Biraz kıvam alıp kaynamaya başlayınca fasülye, nohut, incir, üzümler, fındık, fıstık, kayısı, portakal kabuğu, portakal kabuğuna batırılmış karanfili ekliyoruz Aşure kıvam aldığında karanfilli portakal kabuğunu alıyoruz. Yaklasik 1 kilo 500 gram kadar seker ilave ediyoruz. Daha tatli veya daha az tatli istiyorsaniz, ona gore sekeri azaltip, artirabilirsiniz. Ben tatlı sevdiğim için daha fazla koyuyorum.Seker eriyip, asure tekrar kaynamaya baslayinca, ocagi kısıp , surekli karistirarak, koyulasmasini bekliyoruz. Bu esnada üzerine sütü ekleyip 5 dakika daha asureyi kaynatıyoruz ve ocaktan alıp, hemen servis tabaklarina koyuyoruz.Asurenin uzeri kaymak baglayinca uzerini süslüyoruz ki,aksi halde tüm malzeme icine gomuluyor. Üzerini ceviz ,antep fistigi,dövülmüş fındık, nar, ve tarcin, ile susleyip, soğuduktan sonra servis yapıyoruz.İşte sonrası bir şölenn...
AFIYET OLSUN

Şubat 12, 2008

Tatil sonrası mahmurluğu....


Uzun bir aradan sonra selamlarr...

Tatil öncesi neşe tatil sonrası mahmurluğa bıraktı yerini ve pazar dönmüş olmama rağmen isteksiz isteksiz oturuyorum...Bol bol gezdik dolaştık alış veriş yaptık yedik içtik kitap okuduk(m)...

Bloğa arada baktım fakat ne yorumlara cevap verme ne da yazı ekleme fırsatım olmadı...arada diğer bloglarda gezindim. Sevgili evcilik lezzetler ve krizantem tarafından sobelenmişim ,en kısa sürede kendime geldiğim tatil sendromundan çıktığım ilk fırsatta biriken sobeler itina ile yanıtlanacaktır :))

Eveeet yukardaki kitaplardan geceyarısı şarkıları dışındakiler artı müjdat gezen in galiba ben sanatçıyım kitabı büyük bi keyifle okunmuştur...

En kısa sürede kitapların yorumlarını yapıcam biriken tarifleri de eklicem tabii ki ama tatilde kendimi kaptırdığım kitap okuma sevdasına geri dönmek ve şu sendromdan bi an önce çıkmak için şimdilik uçuyorum...

LinkWithin

Related Posts with Thumbnails