Mart 29, 2008

Çok kısa bi ara!!!


Selam!!!
Kısa bi süre yukarda gördüğünüz diyara yakın bi yerlerde olucam ( umarım :)) ) ama en kısa zamanda elimde bol fotoğraf hazinesiyle dönmüş olucam ...

Mart 28, 2008

Portakal ve haşhaşlı muffin ve baharrr!!!

Çok yoğun günler geçirirken yazmaya fırsat bulamadım ki bi müddet daha buralarda olamayabilirim .Birikmiş muffin ve bahar esintilerini eklemek istedim.Hep yanından geçerken renklerine bayıldığım çiçekleri fotoğraflamıştım.Bu bahar bi başka güzel...
Bu renklere bayılıyorum zaten en sevdiğim renklerdendir pembe bu aralar her yerde farklı tonu mevcut,ne hoş ...
Elinde makine ordan oraya geçen ben ve napıyorum die tuhaf bakışlar atan sevgilim öyle dolanıyoruz sokaklarda :))
Bu sarı çiçekler açmış ağaçcık en favorimdi... Gelir geçerken hep gözüme ilişir arabayla geçtiğim için resimleyemez çiçeklerini dökmeden çeksem die iç geçirirdim ama işte çektim gerçekte renkleri daha canlı ama akşam üstü olduğu ve de havanın kapalı olduğundan sanırım çok net çıkmadı.Adını öğrenemedik yanında çok hoş bi yaşlı teyze vardı sorduk ama oda bilmiyomuş kızları dikmiş bilen varsa lütfeeen :))

Başka bi sarı çiçek bunun galiba aynı cinsinin farklı renkleri de var bundan önce pek baharı yaşamadan yaza geçiş olurdu genelde ama bu yıl çok hoş herr yan cıvıl cıvıl...

Gelelim muffin ıma; Ankara yollarında yemek için yapılan muffin kalıplarım olmadığı için yayılan ama tadı acaip lezzetli olan muffın ı yeni keşfettiğim ve içeriğine bayıldığım çok hoş bi site olan ufuk mutfakta dan aldım. Siz de alın bence , harika bi görüntüydü gerçekten onun yaptıkları. Benim ilk denemem olduğu için artık bi dahaki sefere daha daha hoş görüntüler sunarım diyorum. Deneyin mutlaka çıtır çıtır haşhaş ve portakal inanılmaz derecede yakışmış birbirine ...

Mart 22, 2008

Adım adım Amasra!!!

Sabah uyanıp havanın pırıl pırıl olduğunu görünce güzel bir kahvaltı yapıp hadi İnkumu na gidelim diyen eşimi ikna turlarıyla Amasra ya gitmeye karar verdik...Baharda Amasra inanılmaz derecede güzel her köşesini adım adım gezmekti amaç ama yine yetiştiremedik tabii...
Gezdiğimiz kadarıyla fotoğrafladık....
Boztepe ye çıkarken ağlayan ağaç ve tavşan adası manzarası...
Boztepe de her yer yeşermiş çiçekler açmış rengarenk sarı beyaz lila mor...
Uçsuz bucaksız bi mavi ve yeşilin düeti...
Amasra, Karadeniz Bölgesinin batısında Bartın iline bağlı bir ilçedir.
 Denize doğru bir mantar şeklinde uzanan Boztepe ve Kaleiçi Mahalleleriyle, güneyindeki düzlükten oluşan Amasra’nın “SESEMOS” adı ile ilk kuruluşu M.Ö. l2. Yüzyılda Fenikelilerin kıyılar boyunca koloniler kurması ile görülmektedir. Doğal limanların bulunması nedeniyle burada üstlenen Fenikeli gemiciler uzun zaman ticari etkinlikler göstermişlerdir.
Büyük İskender’in baldızı olan İranlı Prenses AMASTRİST, önce Karadeniz Ereğlisine (Heraklıu) gelin gelmiş, kocası ölünce oğullarıyla geçinemeyerek M.Ö. 300 yıllarında Sesamos’a çekilmiştir. Amasra’nın yeni baştan kurulması ve büyük kent görünüşü alması Prenses Amastrist zamanında olmuştur.
1460 yılında İsfendiyar oğulları üzerine bir sefer düzenleyen Fatih Sultan Mehmet Kastamonu ve Sinop üzerine giderken Amasra’ya da uğramış ve savaşsız teslim almıştır. Amasra yı görünce ''Lala lala Çeşm - i Cihan bu mu ola ?'' dediği an muhtemelen... Biraz tarihten bilgi verdikten sonra dönelim yine günümüze ...
Eee tabii Amasra ya gelip balık ve meşhur Amasra salatası yemeden dönülmez di mi ??
 Biz hep Canlı balığa gitmeyi tercih ederdik ama son zamanlarda balkonuna bayıldığımız Mavi yeşil e gitmeyi tercih ediyoruz...
Manzara yine çok güzeldi ama akşam üstü hava serinlemeye başlayınca donduuuk :))
Çarşı içinde gezerken Deniz leri görünce ve de yanında Che olunca ancak bu kadar olur die düşündüm... Dün gece bildiğiniz üzre izlediğim tek dizi olan Hatırla Sevgili de Deniz lerin idamıydı konu ve çook etkileyiciydi çook.Gencecik insanları katletmek için insanın gözünün dönmesi lazım... Dönemin askeri savcısı hala pişman diilim diyebiliyor ya lanet olsun onun insanlığına...
Söylenecek çok söz var ama dönelim günümüze...
Boztepe den mendireğe doğru bakış...
Cam kenarında çiçeklerin görüntüsü çok hoş...
Mavi yeşil den oturduğumuz masanın gökyüzü,minik bi kuş bize eşlik ederken...
Yine başka bi cam güzelleri,bu görüntü sanırım sonbahar dan...
Denizden Amasra ya , Amasra kalesine bakış ....
Bir başkadır Amasa nın gecesi adayı Amasra ya bağlayan köprü,ışıkların denizle dansı...
Küçük liman Amastrist in denize girdiği söylenir burda görüntü çok büyüleyici...
Hala Amasra yı görmeyeniniz kaldıysa mutlaka ama mutlaka gelin ,görün ,gezin ,adım adım dolaşın ,balığınızı salatanızı yeyin ,tavşan adası manzaralı ağlayan ağaç da mutlaka tavşan kanı çayınızı yudumlayın,kısacası Amasra yı yaşayın ...

Mart 20, 2008

pizzaaa!!!


selamm!!!

Annemim varlığından ötürü mutfakta yaptıklarım genelde tatlıyla sınırlıydı yani bi nevi mutfak tatilindeydim...Eee maalesef annem gidince iş başa düştü ,düştü ama unutmuşum benn :)) canım pek bişi yapmak istemeyince havaların da güzel gitmesi sebebiyle erken eve girmek de istemeyince pratik ne yapılabilir diye düşünüp uzun zamandır yapmadığım pizza yı yapmaya karar verdim.Bu tarif hamur mayası kullanmada ciddi sorunları olan ben için süper bi buluş... Hem çok pratik hem de süper lezzetli ...

Malzemeler:

Hamuru için ;

~ 11 kaşık un

~ 1 yumurta

~ 2- 3 kaşık yoğurt

~ yarım paket margarin ( ben göz kararı sıvıyağ kullandım )

~ 1 paket kabartma tozu,tuz

Üstü için ;

~ yarım bardak süt ve ketçap

~ dilediğinizce sucuk,sosis,mısır,bezelye,biber,domates,zeytin,kaşar...

Tüm hamur malzemeleri karıştırılıp hamur elde edilir,vakit varsa bi müddet dinlendirilir yoksa hemen yapılabilir .Bu ölçülerle 2 tane 24 cm lik pizza çıkabilir.Üstüne süt ve ketçap karıştırılarak sürülür ve malzemeler döşenir üzerine rendelenmiş kaşarın yarısı serpilir 180 derecede 25 dakika pişirilir kalan kaşar eklenerek bi 5 dakika daha pişirilip fırından alınır ve ketçap mayonez eşliğinde afiyetle yenir ...

Mart 18, 2008

Çanakkale Geçilmezz!!!

Çanakkale Savaşları, dünya savaş tarihinin benzersiz örneklerinden biri olması yanı sıra sonuçları bakımından Türk ve Dünya Tarihi açısından önemli bir yere sahiptir.Çanakkale'ye gittiğimizde Gelibolu yarımadasında şehitliklere doğru yol alırken durup sorduk yol kenarında şehitlikler nerede diye yarımadanın her tarafı şehitlik yanıtını aldık ki bu bizi çook etkiledi. Çanakkale Savaşları’nda şehit düşen 253.000 şehidi simgeleyen anıtların en görkemlisidir Çanakkale Şehitler Abidesi önünde ay ve yıldız şeklinde döşenmiş mezar taşlarının her birinde Mehmet ve tüm illerin adı bulunmaktadır.
Biz bu toprakları o kadar zor kazandık ki savaşarak Çanakkale'den geçemeyip boğazlara giremeyen düşman sonrasında anlaşmalarla elini kolunu sallayarak boğazlara yerleşmiştir.Tıpkı şimdi yapılan özelleştirmelerle vatanın her önemli noktasını her değerini yabancılara satabildiğimiz gibi...Ne kadar kolay unutuyoruz Kurtuluş savaşı sırasında ülkenin her noktasında yabancıların olduğunu bi makinist,bi telgraf ustası bile bulunamadığından savaşın ne zor geçtiğini...
Dünyanın en kanlı deniz savaşlarından olan Çanakkale savaşlarında askerlerimiz sadece düşmanla savaşmamış aynı zamanda cephelerdeki zor şartlarla yoklukla pislikle savaşarak hastalıklardan da çok kayıp vermiştir.
Canakkale savasi sirasinda bir Anzak askeri tarafindan Gelibolu yarim adasindan Avustralya ya goturulen Turk askerine ait kafatasi Avustralya hukumetince 10 Mart2003 gunu Turk makamlara teslim edilmistir ve 18 Mart2003 gunu buraya defnedilmistir..Nasıl bozuk bi psikolojidir ki öldürdüğü bi askerin kafasını götürmek ...

Şehitliklerde gezinirken her bir şehit mezarına tek tek bakıp memleketlerini ve doğum tarihlerini gördüğümüzde hepsinin daha çocuk olduğunu düşündük 1. dünya savaşından yenik çıkmış bi imparatorluk çocuklarını savaşa alıyor cephane yok kıyafet yok kuru ekmek ve hoşafla zafer yazıyorlar çok duygulandık...
Bombasırtı : Karşılıklı siperler arasındaki mesafe 8 metre, yani ölüm muhakkak. Birinci siperdekilerin hiç birisi kurtulamamacasına hepsi düşüyor. İkinci siperdekiler yıldırım gibi onların yerine gidiyor. Fakat ne kadar imrenilecek bir soğukkanlılık ve tevekkülle biliyor musunuz? Bomba, şarapnel, kuşun yağmuru altında öleni görüyor, üç dakikaya kadar öleceğini biliyor ve en ufak bir çekinme bile göstermiyor. Sarsılma yok. Okuma bilenler Kur’anı kerim okuyor ve cennete gitmeye hazırlanıyor. Bilmeyenlerse kelimei şahadet getiriyor ve ezan okuyarak yürüyorlar. Sıcak, cehennem gibi kaynıyor. 20 düşmana karşı her siperde bir nefer süngüyle çarpışıyor. Ölüyor, öldürüyor. İşte bu Türk askerindeki ruh kuvvetini gösteren dünyanın hiçbir askerinde bulunmayan tebriğe değer bir örnektir. Emin olmalısınız ki Çanakkale muharebelerini kazandıran bu yüksek ruhtur.
Mustafa Kemal

Kanlısırt Anıt:
Buradaki Anzak ve Türk siperleri birbirlerine çok yakın olduklarından ötürü ölülerin siperden çıkartılıp gömülmesi olanaksızlaşmıştı. Bu nedenle de burada dökülen kanlardan ötürü Kanlısırt ismi verilmiştir.
1. dünya savaşında askere alınmış baba Çanakkale savaşlarında oğluyla karşılaşıyor ve oğlunun kollarında can veriyor...


Dünyanın en modern savaş gemileriyle Çanakkale'yi denizden geçemeyen İtilaf Devletleri'nin 25 Nisan 1915 günü Gelibolu Yarımadası'na asker çıkarmalarıyla Çanakkale'de İngilizlerin Seddülbahir ve Arıburnu bölgesinde çıkarma harekati ile beraber kanlı kara savaşları başlamış oluyordu.
Düşmanın yoğun çıkarması 26 ve 27 Nisan günleri de aralıksız olarak devam etti. Ancak, 19. Tümen kuvvetlerinin kahramanca savunması karsısında düşman taarruzu ile geri çekilmeye mecbur edildi. 25-26 Nisan 1915 tarihlerinde Arıburnu'nda karaya çıkıp Conkbayırı Kocaçimen tepelerini almak üzere olan düşman Kolordusu, Türk birliklerinin yaptığı süngü hücumları neticesinde denize döküldü.
Bu kanlı hengamede Yarbay Hüseyin Avni Bey'in komutasındaki 57. Alay'ın başta komutanları olmak üzere sancaktarına kadar olan 628 kişilik mevcudunun tamamı 25-28 Nisan 1915 tarihleri arasında şehit oldular.

Seddülbahir Kalesi önünde, Cephanelik Şehitliği adı ile de isimlendirilen İlk Şehitler Anıtı 3 Kasım 1914’de İtilaf Devletleri donanmasından 6 kruvazörün açtığı bombardıman sırasında bir bombanın kale içindeki cephaneliğe isabeti sonucu meydana gelen infilakta ölen 5’i subay 81’i er olmak üzere savaşta ilk canlarını veren 86 şehidimizin anısına 1986’da düzenlenmiştir.
Atatürk’ün Saatinin Parçalandığı Yeri Simgeleyen Anıt
Çanakkale Savaşları sırasında, Conkbayırı’nda bir şarapnel parçası Atatürk’ün göğsündeki saate isabet ederek O’nu mutlak bir ölümden kurtarmıştır.
Emekli General Cemil Conk’un anlattığına göre; şiddetli top ateşi başladığında Atatürk birden elini göğsüne götürmüş, o sırada yanında bulunan Yarbay Servet Bey (Em.Tuğ.Gen. Servet Yurdatapan) kan sızıntısını görünce telaşlanmış bunun üzerine Atatürk elini dudaklarına götürerek sus işareti yaparak kimseyi telaşa vermemesini istemiştir. Akşama doğru Mareşal Liman von Sanders’e kendi kumandası altında yapılan süngü hücumu hakkında bilgi verirken; ”Bütün cephe üzerinde piyademiz, Conkbayırı’na tırmanmaya çalışan düşmana benim işaretimle süngü hücumuna geçti ve düşmanı denize kadar sürdü. Bu esnada benim göğsüme bir mermi parçası isabet etti. Saatim kırıldı. Bu saat benim canımı kurtardı. Müsaade ederseniz bugünkü muvaffakiyetin hâtırası olarak bu saati size takdim edeyim” diyerek parçalanmış saati Liman von Sanders’e vermiştir. O da ailesinin soyluluk armasını taşıyan kendi saatini Atatürk’e uzatmış ve bugünün hatırasına kabul etmesini istemiştir.
Çanakkale Savaşlarında 253.000 şehit veren Türk milleti onurunu, İtilaf Devletlerine karşı korumasını bilmiştir. Mustafa Kemal’in, askerlerine “Ben size taarruzu emretmiyorum, ölmeyi emrediyorum!” emri savaşların kaderinin değişmesinde önemli rol oynamıştır.
Çanakkale İngiliz Başkomutanı General Hamilton, İngiltere Harbiye Başkanlığına yazdığı yazıda Mustafa Kemal’in yüce komutanlığını şöyle övmektedir :
“İngiltere Harbiye Başkanlığına,
niçin geriye çekildiğimizi soruyorsunuz, bütün gerçeği tüm açıklığı ile size bildirmek isterim : Çok cesur muharebe eden, en iyi sevk ve idare edilen asil Türk ordusunun ve Albay Mustafa Kemal gibi dahi bir komutanın karşısında bulunuyoruz. Bunu hiçbir zaman unutmayalım.”

General Hamilton
Çanakkale İngiliz Başkomutanı
17.08.1915

ATATÜRK :
Benimle beraber burada muharebe eden bütün askerler kesin olarak bilmelidir ki bize verilen namus görevini eksiksiz yapmak için bir adım geri gitmek yoktur. Uyku, dinlenme aramanın, bu dinlenmeden yalnız bizim değil, bütün milletimizin sonsuza kadar mahrum kalmasına sebep olacağını hepinize hatırlatırım.

3 Mayıs 1915 / Arıburnu

Nereye savaşa geldiklerinden bile haberleri olmayan Anzak lıların mezarlarının bulunduğu Anzak koyu...
Anzakların Gelibolu Yarımadası’ndaki savaşlarda verdikleri kayıp; 26.094’ü Avustralyalı, 7.571 i Yeni Zelanda’lı olmak üzere toplam 33.665’tir.
Çanakkale savaşları sırasında İngilizlerin hazırlamış olduğu ordularda yer alan bu Avustralyalı ve Yeni Zelandalı insanlar, hiç tanımadığı topraklarda ve hiç bilmediği insanlarla, ayrıca neden ve hangi amaçla savaştıklarını dahi bilmeden, mücadele vermiş, bu mücadele sonucunda, kendi topraklarını savunmak istemekten başka hiçbir amacı olmayan Türk insanının (askerinin) kanını dökmek, aynı ölçüde kendi kanlarını da akıtarak, ellerinde koca bir hiçle savaşa son vermişlerdir.
Bu savaş sırasında Anzakların tek kayda değer elde ettikleri, “dominyon halklarına ve Anzakların, kendilerinin bir sömürge insanı değil, milli bir karakter taşıyan insanlar oldukları duygusunu da kazandırması”dır.
Çanakkale ruhunu anlatmak için kelimeler çok yetersiz kalıyor...Çanakkale de her bir şehitliği adım adım gezince insan daha bi farkına varıyor ne kadar zor şartlarda kazanılmış bi ülkede yaşadığının daha bi değerini kıymetini biliyor.Bir yaz günüydü şehitliklerri ziyaret ettiğimizde fakat mutlaka bi 18 Mart günü tekra ziyaret etmek o ruhu daha derinden hissetmek yaşamak istiyorum.Mutlaka ama mutlaka ziyaret edin her bir köşesinde farklı bi duygu seli yaşanıyor...

Mart 17, 2008

Karadeniz Ereğli ' de bir bahar günü...

Bahar'ın gelişi işte bu manzaralarla göründü bize...Her bir köşede başka bi çiçeklenmiş ağaç kümesi renk renk...Beyazı, pembesi ,sarısı ... Havanın parçalı bulutlu olduğu arada bir yağmurun serpiştirdiği bi günde gittik Ereğli'ye ...
Her ne kadar içini gezmesek te dışardan da hoş göründü gözümüze müze...
Gri bi gündü Ereğli'deydik ağaçların cıvıl cıvıl oluşu griyi unutturuyordu ama bulutların hali bahar geldi diye heveslenmeyin her an yağabilirim der gibiydi :))Sahil şeridinde dolaşırken yazın ne kadar güzel olacağını düşünerek izledik denizi gemileri ve bulutların dansını...
Ereğli'nin upuzuuun bi sahili var ,sahilde parklara Ereğli için önemli kişilerin isimleri verilmiş ve onları simgeleyen amblemler heykelle yapılmış.Yukarıdaki de tahmin edeceğiniz üzre işçi kenti olan Ereğli'nin işçi ,emekçi dostu olan Bülent Ecevit'in adı verilmiş olan Ecevit parkında bulunuyor...
Veee son olarakta ülkemizin Zonguldak'ın Ereğli'nin ekonomisinde büyük katkısı olan taş kömürünü 1829 yılında bulan Uzun Mehmet adına düzenlenen parkta bulunan heykel ...
Sahil cıvıl cıvıl her yanda dostluk barış sevgi mesajları,bir yaz günü gelmek üzere ayrılıyoruz Ereğli'den...

Mart 16, 2008

Derya Gülüüü...

Yazar : Necati Cumalı
Dekor-Kostüm: Çağda Çitkaya
Yöneten : Savaş Özdemir
Işık: Özer Kuşkaya-Kadir Karagöl
Yönetmen Yrd .: Devrim Evin
Oynayanlar: Raif Hikmet ÇAM, Demet İYİGÜN, Devrim EVİN
Kadın olmanın sorunları, kırsal bölgedeki kadının yalnızlıkları ve sorunları, bu sorunların temelinde yatan problemler.Egede bir sahil kasabasında geçer oyun. Kaderin bir araya getirdiği insanlardır. Haşim kaptan 55 yaşlarında hayatını balıkçılıkla kazanır. Sürekli içen biridir. Kendinden 30 yaş küçük karısı onunla zorla evlendirilmiştir. Genç ve güzel bir kadındır. Meryem kocasının sarhoşluklarından ve kıskançlıklarından bıkmıştır. Kocasının yanında çalışan adamları ayartarak kocasını öldürmeye kışkırtmış ama başarılı olamamıştır. Haşim kaptanın yanında çalışan Sinan’ la Meryem arasında yakınlaşma olur. Meryem Sinan’dan kocasını öldürmesini ister. Sinan vicdanı ve sevdiği kadın arasında kalmıştır. Sarhoşluklar, kıskançlıklar, kadın olmanın sorunları, yalnızlıklar, bu sorunların temelinde yatan problemler ve bunlarda boğulan insanlar…
Bartın'a gelen hiçbir oyunu kaçırmamaya özen gösteriyoruz.Özellikle de Devlet tiyatrolarını...Onca oyun izlemişimdir,hala unutamam Erzurum Devlet Tiyatrosunun Memurin Faslı adlı oyununu...
Bu oyunda Adana Devlet Tiyatrosu tarafından sergileniyor. Cuma akşamı izledik ve yazmak istedim fazla yorum yapmak istemiyorum belli ki çok emek verilmiş dekor müzikler oyunculuk gerçekten görülmeye değerdi...Fakat keşke bu kadar emek daha bilindik olmayan Türk sinemasında defalarca işlenmiş bi konu için olmasaydı...

Mart 15, 2008

yalancıı kumpirrr...

Sürekli gerçeğini :)) yaptığım kumpirin bu seferde evde var olan minik patatesleri değerlendirmek için yalancısını yaptım.Gerçeğinin dibini kemirmek kadar keyif vermese de yalancısının da tadı ve görüntüsü gerçek kumpiri aratmadı ...

Malzemeler...
~ İstediğiniz ölçüde patates
~ tereyağı,rendelenmiş kaşar peyniri
~ sucuk ,sosis
~ konserve bezelye ,mısır
~ salatalık turşusu
~ biberli yeşil zeytin
~ haşlanmış küp doğranmış havuç

Patatesler haşlanıp sıcakken tereyağı kaşar peyniri ve tuz eklenip ezilerek malzemeler güzelce birbirine yedirilerek borcama döşenir.Diğer tüm malzemeler istediğiniz kadar ve şekilde üzerine döşenerek ve üzerine kaşar peyniri rendesi serpilerek fırına verilip kaşarlar kızarana kadar bekletilir.Sıcakken üzerine mayonez ve ketçap dökülerek servis yapılır...
Afiyetler olsun...

Mart 14, 2008

ikinci cheesecake denemem;bu sefer portakallı...

Daha önce bildiğiniz üzre :)) çilekli ve kalpli yapmıştım cheescake i bu sefer de portakallı olsun istedim... Önce makette labne peynirin azizliğine uğradım ,malzemeleri almış eve gelmiş ve tüm malzemeleri çıkarmış ve tabanı hazırlamış olduğum ve kremaya sıra geldiğinde aldığım labnenin çeşnili olduğunu ve de saatin 9 olmakta olduğunu farkedip bi kaynar sular dökülme moduna girip mecbur yollara düşüp peyniri değiştirme macerasıyla başladı cheesecake yapım süreci...

Sonrasındaki yıkımsa bi güzell kabarmış cake in fırın kapandıktan sonra foss die inmesiyle devam etti.Evet evet ilkinde de aynı durum olmuştu,pişirmeden die düşünmüştüm bu sefer iyice araştırdım süreyi öyle belirledim yine olmadı...Yardımmmm!!!
Şimdiyse unun az geldiğini düşünüyorum ve inatla yine deneyip bu işi daha fazla unla başarmayı planlıyorum.Deneyimli cheescake ustaları yardımınıza ihtiyacım var.Söyleyin nedir bunun sırrı????

İşte cheesecake malzemeleri...

Taban:

~ 1 paket Burçak bisküvi,

~ 50 g tereyağ,

~ 1 kahve fincanı süt

Krema:

~ 2 paket Labne (400 g)

~ 1 kutu krema (200 ml)

~ 2 yumurta (oda sıcaklığında)

~ 3 çorba kaşığı un

~ 1 çorba kaşığı mısır nişastası

~ 1 su bardağı şeker

~ 1 paket vanilya

~ Yarım çay bardağı portakal suyu

Portakallı sos:

~ 2 çay bardağı portakal suyu

~ 1 çay bardağı su

~ 2 tatlı kaşığı nişasta

~ 2 çorba kaşığı tozşeker

Önce 26 cm kelepçeli kalıbın içi yağlı kağıt ile kaplanır. Taban için robotta bisküviler un haline getirilip, tereyağ eklenip karıştırılır. Süt azar azar ilave edilerek yumuşak karışım elde edilir. Kalıbın içine bastırılarak yerleştirilir. Diğer malzemeler hazırlanana kadar buzdolabında bekletilir.Krema için;
Yumurtaların sarısı ve beyazı ayrı kaplara ayrılır. Beyazlar kar gibi olana kadar iyice çırpılır. Yumurtaların sarısı, peynir ve krema iyice çırpılıp, portakal suyu ilave edilerek çırpmaya devam edilir.Ayrı yerde elenip karıştırılmış un, nişasta ve vanilya peynirli karışıma ilave edilip çırpılır. Şeker ilave eklenerek karıştırmaya devam edilir. Köpük halindeki yumurta akları en son eklenip kaşık ile birbirine yedirilir ve bisküvi tabanın üzerine krema dökülür. Önce ısıtılmış fırında 170 derecede yarım saat ,sonrada ısı 150 dereceye indirilip bi yarım saat daha pişirmeye devam edilir. Cheesecake mutlaka 1 gece buzdolabında dinlendirilir. Ertesi gün 2 portakal ince dilimlenerek cheesecake in üzerine yerleştirilir.Sonra ise portakal suyu, şeker ve nişasta ile hazırlanan pelte pastanın üzerine dökülür. Soguyunca servis tabağına alınır,dilediğince süslenir ve her ne kadar kabarmasa da tadı müthiştir afiyetle yenir :))

Mart 13, 2008

Babanemden anneme,annemden bana...

Uzun zamandır bloğumu güncelleyemedim...Önce toparlanma telaşı sonra yerleşme derken fırsat olmadı.Artık annemin sınırsız yardımıyla yerleşip herşeyi nihayetinde düzene oturttuk...
Eee tabii annem evde olunca da canımız ne isterse söyleyip keyifle tüketiyoruz :)) Sulu köftede onlardan biri hımmm süper süperr die die bitirdik,işte tarifi...

Malzemeler:
~ Yarım kg kıyma
~ 1 tane küçük boy soğan
~ 1 fincan pirinç
~ Yaım demet maydonoz
~ 1 tatlı kaşığı biber salçası
~ Karabiber,tuz
~ 1 yumurta akı

Tüm malzemeler 5 dk kadar yoğurulup minik parçalara ayrılarak yuvarlanır ve 1 tepsinin içine un konulup una bulanır.Başka bir tencerede 1 kaşık sıvı yağ ve biber salçası kısık ateşte karıştırılıp içerisine yeterince su konulur ve su kaynayınca içine köfteler konulup yarım saat boyunca kısık ateşte pişirilir.Köftelerimizi terbiyelemek için de yumurtanın sarısına yarım limon sıkılarak güzelce çırpılır içine kaynayan yemeğin suyundan koyulup karıştırılır ve köftelerin içine aktarılır 10 dk daha kaynatılarak afiyetle yenilir...

Mart 04, 2008

Bir hayal kırıklığı...


Nesillerin birikimiyle büyümüş bir sanayi imparatorluğu ve bu imparatorluğu yöneten son iki nesil aile bireylerinin dışarıdan gıptayla izlenen birlik ve beraberlikleri.

... Ve içlerinden biri; hırslı, kıskanç, megaloman, küstah, yalancı... Ruhsuz varlığını bu imparatorluğa tek başına sahip olmaya adamış ve şeytanıyla buluşmuş bir adam.

Sadece kendini seven, her şeyi herkesten iyi bildiğine, en mükemmel olduğuna inanan bu adamın bilmediği bir şey vardı: İhtiraslar yetenekleri aşınca bundan trajedi doğması kaçınılmazdı ve onun arsız hayalleri, hem dev bir holdingi hem koca bir aileyi çatırdatacaktı.

'Bütün imparatorluklar hazımsızlıktan ölür.' demiş Napoléon Bonaparte. Bu kitaptaki öykü, Vardar İmparatorluğu'nun ölüm tuzağında birinci perdedir.

Diyor kitabın tanıtımlarında...Nermin Bezmen'in daha önce Sır ve Aurora'nın İncileri kitaplarını okumuştum ve beğenmiş etkilenmiştim...Biraz Bir Çift Yürek ve devamını anımsatmıştı bana o seri ama anlatımı hoş kurgu gayet başarılı gelmişti...Sonuçta hayal kırıklığı yaşamıştım ama güzeldi...

Fakat bu kitabı kesinlikle okumayın diyorum.Evet evet kesinlkle okumayın işkence gibi geldi bana.Bi aile şiketi kuzenlerden birinin kıskanç ve hırslı diğer kuzenin aşırı iyi niyetli olması etrafında dönüyor olay...İyi niyet diil artık saflık dicem ben buna bu kadar olmaz...Böyle olmamalı die die okudum...

Kitabın henüz sonu yok devamı yazılacak, 2.yi okur muyum sanırım evet çünkü bunda yaşadığım hayal kırıklığını gidermek istiyorum...
İyi kuzenin saflığı bırakmasını diğerine haddini bildirmesini görmek istiyorum
( umarım tabii )
Son zamanlada beni çok çok etkileyen bi kitap olmadı(darağacında 3 fidanı saymıyorum onu daha önceden de okumuştum ve acaip etkilenmiştim pek tabii ) ama bu kadar hayal kırıklığıda yaşamamıştım.Okumadıysanız sakın derim...

Bu aralar çok yoğun olduğum için şu an okuyacağım kitabı belirlemedim.Okuyorum kısmı boş kalıcak...Şimdilik almak da istemiyorum aslında çünkü bi başladım mı elimden bırakamıyorum.Fakat bugün kütüphaneye gidicem,bakalım durabilecek miyim...

Mart 01, 2008

Şu Çılgın Türklerrrr....

Şu Çılgın Türkler Tiyatroda ; Büyük bir hayranlıkla kimi yerde gülerek kimi yerde hüzünlenerek gözlerim dolarak okuduğum kitap olan Şu Çılgın Türkler 'in tiyatroya uyarlandığını duyduğumda çok heyecanlanmış ve de meraklanmıştım...Pek çok kişiden ve gazeteden de övgü dolu sözleri duymuş ve okumuştum,Bartın'a turneye geldiğini duyduğumuzda da bi an önce izlemek için sabırsızlandık pek tabii...

Turgut Özakman’ın ”50 yıllık emeğimin ürünü” olarak nitelendirdiği ”Şu Çılgın Türkler” romanı, ”Dünyadaki en meşru, en ahlaklı, en haklı, en kutsal savaşlardan birinin, emperyalizme karşı verilmiş ve kazanılmış ilk kurtuluş savaşının, bir millileşme ihtilalinin romanı, şaşırtıcı bir yakın zaman destanı”.

Samsun Sanat Tiyatrosu’nun sergilediği oyun, 3 aylık bir çalışma sonucu ortaya çıkmış.. Samsun Sanat Tiyatrosunun kurucusu olan ve oyunda da başrolü, yani Atatürk’ü oynayan Yaşar Gündem aynı zaman da oyunun yönetmeni . Oyuncuların performansının ayakta alkışlandığı, oyunun tüm anlamıyla kitabı, yani geçmişimizi iyi bir şekilde gözler önüne serdiğine şahit oluyoruz.
Oyun, yaklaşık 2 saat sürüyor ve 2 perde de sergileniyor.Kitabın bazı önemli pasajlarından yola çıkarak hazırlanan oyunun kısa serüvenini, Yaşar Gündem şöyle ifade ediyor :
“Biz bu fikri gerçekleştirmek istediğimiz de, Turgut Bey’le irtibata geçtik. Kendisi olur; ama “bu kadar uzun bir kitabı, nasıl yapacaksınız” diye haklı bir tepki verdi. Biz de birlik ve beraberliği de gözönünde bulundurarak bu projeye giriştik. Ve Ahu Bezirciliğioğlu’nun da metni hazırlamasıyla buralara kadar getirdik.”

İyikide getirmişsiniz diyoruz biz izlerken keyif aldık özellikle 2.perde etkileyiciydi...İnsanın okuduğu bi kitabı beyazperde de izlerken bile hayal kırıklığı yaşadığı çoğunlukladır.Oyuna da bu önyargıyla ve de o kadar uzun bi kitap nasıl oyunlaştırılabilir kaygısı ve merakıyla gitmiştim fakat bildik pasajlar olmasına rağmen sıkılmadan beğeniyle izledim biraz da hoşgörüyle...Oyuncuların performansları etkileyiciydi,Özellikle İsmet İnönü karakterini canlandıran oyuncu etkileyici geldi bana.Nazım Hikmet şiirleri ve Kuvayi Milliye Destanı daha bi anlam renk ve etkileyicilik katmıştı...
Son olarak ;Cumhuriyet'imizin ne büyük zorluklarla ne kahramanlıklarla kurulduğunu bi kere daha görmek ve hatırlamak için ( çünki bu günlerde buna çok ihtiyacımız var ) izlemediyseniz mutlaka izleyin ,hele hele okumadıysanız kesinlikle okuyun diyorum...

LinkWithin

Related Posts with Thumbnails