Cuma sabah bayram coşkusunu yaşadıktan sonra Busa ya gitmek üzere yola koyulduk dura kalka yapılan bir yolculuk sonrasında 4 civarı Bursa ya vardık...
Uzun zamandır alış veriş merkezi görmemiş olmam sebebiyetiyle Ikea , As Merkez ve Zafer Plaza yı peşpeşe gezip özellikle İkea da çok şey beğenip hiçbir şey almadan çıkarak bir rekor kırmış olmanın şokunu yaşamaktayım hala :))
Onca gezip yorulduktan ve acıktıktan sonra Bursa ya gelip her seferinde ne var ki bunda Samsun da yediğimiz daha güzel diyerek ama pek bi afiyetle ve kilo alma korkusuyla İskenderleri bir güzel mideye gönderip evin yolunu tuttuk...
Sabah erken uyanıp eski bir Rum köyü olduğunu bildiğimiz Gölyazı ya doğru yola çıktık...
Mübadele ile Rumların gidişiyle Gölyazı ya Selanik ten gelen göçmenler yerleştirilmiş ve halk tarım ve balıkçılıkla geçimini sağlıyormuş yurtlarını terk edip giden Rumlar ise zaman zaman gelip bulabildikleri ölçüde evlerini kiliselerini ziyaret ediyorlarmış ne üzücü...
Selanik göçmeninin torunu olarak belkide bizimkilerin tanıdıkları bile olabilir Gölyazılılar diye düşünmeden edemedim ...
Köyde pek çok leylek gördük yuvasında, ayakta, oturan, uçan , acaba hangisi bize uyacak bakalım :))
Köyde en çok keyif aldığım kadınların da teknede oluşu, balık tutmaya gidişleri ve sandal turları düzenlemeleri...
En üzüldüğüm ise köyün ve Uluabat gölünün son derece bakımsız ve pis oluşu bu pislik yüzünden zaten pek çok balığın nesli tükenmiş ...
Köyün girişindeki kilise ve Ağlayan Çınar görülmeye değer ...
Eğer giderseniz bir adasever olarak yaşadığım tüm hayal kırıklığına rağmen bir kerecik olsun görün derim özellikle gün batımında ya da gün doğumunda orda olun ...
Ve mutlaka Kaleci İlhan ın yerinde {köye gelmeden tabelalar sizi yönlendiriyor } Turna Balığı yeyin sırf bu balık için bile Gölyazı ya gelmeye değer :))
Yayın , Kalkan diye devam eden balık sıralamamda en üste yerleşti haberiniz ola :))
Gölyazı bu kadar yarın İznik...
Uzun zamandır alış veriş merkezi görmemiş olmam sebebiyetiyle Ikea , As Merkez ve Zafer Plaza yı peşpeşe gezip özellikle İkea da çok şey beğenip hiçbir şey almadan çıkarak bir rekor kırmış olmanın şokunu yaşamaktayım hala :))
Onca gezip yorulduktan ve acıktıktan sonra Bursa ya gelip her seferinde ne var ki bunda Samsun da yediğimiz daha güzel diyerek ama pek bi afiyetle ve kilo alma korkusuyla İskenderleri bir güzel mideye gönderip evin yolunu tuttuk...
Sabah erken uyanıp eski bir Rum köyü olduğunu bildiğimiz Gölyazı ya doğru yola çıktık...
Mübadele ile Rumların gidişiyle Gölyazı ya Selanik ten gelen göçmenler yerleştirilmiş ve halk tarım ve balıkçılıkla geçimini sağlıyormuş yurtlarını terk edip giden Rumlar ise zaman zaman gelip bulabildikleri ölçüde evlerini kiliselerini ziyaret ediyorlarmış ne üzücü...
Selanik göçmeninin torunu olarak belkide bizimkilerin tanıdıkları bile olabilir Gölyazılılar diye düşünmeden edemedim ...
Köyde pek çok leylek gördük yuvasında, ayakta, oturan, uçan , acaba hangisi bize uyacak bakalım :))
Köyde en çok keyif aldığım kadınların da teknede oluşu, balık tutmaya gidişleri ve sandal turları düzenlemeleri...
En üzüldüğüm ise köyün ve Uluabat gölünün son derece bakımsız ve pis oluşu bu pislik yüzünden zaten pek çok balığın nesli tükenmiş ...
Köyün girişindeki kilise ve Ağlayan Çınar görülmeye değer ...
Eğer giderseniz bir adasever olarak yaşadığım tüm hayal kırıklığına rağmen bir kerecik olsun görün derim özellikle gün batımında ya da gün doğumunda orda olun ...
Ve mutlaka Kaleci İlhan ın yerinde {köye gelmeden tabelalar sizi yönlendiriyor } Turna Balığı yeyin sırf bu balık için bile Gölyazı ya gelmeye değer :))
Yayın , Kalkan diye devam eden balık sıralamamda en üste yerleşti haberiniz ola :))
Gölyazı bu kadar yarın İznik...
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder